VERGİ ahlakı dendiğinde konunun iki boyutu da birden düşünülmelidir.
Birincisi, vergi verme ahlakıdır. Onun bizde olmadığını iyi biliyoruz. İkincisi, vergi koyma ahlakıdır. Bu konuda gidecek daha çok yolumuz var.
Demokrasilerin en temel ilkelerinden biri vergi koyma ve vergi oranlarını tespit etmeye yetkili tek kurumun Parlamento olmasıdır. Parlamento bu yetkisini hiçbir şart altında bir başkasına devredemez.
Vergi koyma ahlakı konusunda sorunlarımızdan biri demokrasinin bu temel ilkelerinden birini fazla ciddiye almamamızdan kaynaklanıyor. Parlamento vergiyi koyuyor. Vergi oranının ne olacağının tespiti yetkisini belli sınırlar içinde Hükümet’e bırakıyor. Hükümetler de bir gecede aldığı bir kararla belli vergi de oranı yükseltebiliyor ya da indirebiliyor. Kararı parlamenterler de ya günlük gazetelerden ya da Resmi Gazete’den öğreniyorlar.
REAYA MUAMELESİ
Vergi koymanın bir ayağı devlete harcamaları ile uyumlu belli bir vergi gelirini sağlamaktır. Aynı önemde, vergi koymanın bir başka ayağı, konan verginin ya da değiştirilen vergi oranının ekonomik birimlerin kararlarını ne şekilde etkileyeceğinin iyi araştırılmasıdır. Son yıllarda birinci ayak öne çıktı, diğeri çoğunlukla göz ardı edildi.
1999 yılının son günlerinde devletin belli ekonomik şartlarda belli bir faiz oranı ile geçmişte sattığı borçlanma senetlerinin faiz geliri üzerine getirilen vergiyi hatırlayın. Hukuki olarak gelirlerden alınıyormuş gibi görünen yeni vergi aslında iktisadi açıdan servet vergisiydi. Yasa on dakikada çıktı. Parlamenterle dahi neye karar verdiklerini anlayamadılar. Verginin muhatapları konuyu ertesi gün öğrendiler. Üstelik, konu bir başarıymış gibi kamuoyuna tanıtıldı. Ama, vergi koyma ahlakı ayaklar altına alındı.
Ekonomi bir süreçtir. Ekonomik faaliyetler ocak ayının birinde başlayıp aralık ayının son gününde bitmez. Çoğunlukla alınan ekonomik kararlar ile alınan kararların uygulanması arasında belli bir zaman geçer. Geçen zaman içinde, alınan kararların üzerine oturduğu parametreler radikal bir biçimde değiştiğinde bir biçimde "ekonomik zarar" oluşur. Oluşan ekonomik zarar, ister özel, ister kamu sektörüne ait olsun, sonuçta tüm ekonomi için zarardır. Vergi çeşitleri ve oranları da alınan ekonomik kararların üzerine oturduğu en önemli parametrelerdendir. Vergi koyma ahlakı da konunun bu yanıyla devreye girer. Demokrasilerde verginin muhatabı "reaya" muamelesi görmez.
KISIRDÖNGÜ KIRILMALI
Hangi dürtüyle olursa olsun, yeni bir vergi konması ihtiyacı doğduğunda ya da uygulamadaki bir verginin oranının değişmesi gündeme geldiğinde, öneri kamuoyunda, ama özellikle yeni uygulamanın muhatapları arasında tartışılır.
Yeni bir vergi konması ya da bir vergi oranının artırılması her zaman muhataplarının itirazı ile karşılaşacaktır. İtiraz edilmesi önerinin uygulanamayacağı anlamı taşımaz. Ama, yeni uygulama belli bir süre verilerek ilerideki bir tarihte başlatılır. Ekonomik birimler hesaplarını ileride oluşması beklenen şartlara göre yaparlar. Bu şekilde, ekonomik süreç içinde oluşabilecek "ekonomik zarar" asgaride tutulmaya, hatta zararın hiç oluşmamasına çalışılır. Vergi koyma ahlakı bunu gerektirir.
Vergi verme ahlakının olmadığı bir toplumda vergi koyma ahlakının çok gelişmiş olması elbette beklenemez. Vergi koyma ahlakı olmayan devlet vatandaşlarının vergi verme ahlakı sahibi olmalarını da bekleyemez. Ama, bu kısırdöngüyü kırması gereken kurum demokrasilerde devlet olmak zorundadır.