AMERİKA Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği kapışıyor. Amerika Avrupa’nın Airbus şirketine çok fazla sübvansiyon (üretimde teşvik) verdiğini iddia ediyor. Avrupa da Amerika’nın bu çıkışına çok fazla aldırmıyor.
Büyük uçak yapımcıları dünyanın her yerinde devletlerinden sübvansiyon (genellikle devlet kredileri yoluyla) alıyor. Devlet yardım etmese, uçak yapımcılarının ayakta durabilmeleri olanaksız. Sorun, farklı devletlerin kendi uçak yapımcılarına farklı sübvansiyonlar (çoğunlukla ölçümü zor) vererek uluslararası rekabeti bozmaları.
FARKLI OYUN
Devletin verdiği her türlü teşvik rekabeti bozup bozmaması açısından ulusal rekabet otoritelerince incelenebiliyor. Bu kural Avrupa Birliği’nde göreli olarak daha sıkı uygulanıyor. Örneğin, Avrupa Birliği bizim üzerimizde bu yönde baskı yapıyor. Şimdilik bu baskılara fazla kulak asmıyoruz. Ama, ne kadar dirensek de, ileride Avrupa’nın dediğini yapmak zorunda kalacağız.
Konu uluslararası rekabet olunca, ulusal rekabet otoriteleri sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Bir anlamda, en azından uygulamada, rekabet otoriteleri ülke içindeki rekabet ile uğraşıyorlar. Uluslararası rekabeti bilerek göz ardı ediyorlar.
Airbus, Batı dünyasındaki uçak yapımında Amerika’nın tekelini kırmak amacıyla kurulmuştu. Amerika Airbus’ın kuruluşuna fazla ses çıkarmadı. Ama, Airbus şirketine verilen teşvikleri yakın takibe aldı. Özellikle, şirketin ilk yıllarında ve uçak sanayi durgunluğa girdiğinde devletin verdiği sübvansiyonlar doğal olarak artıyor.
Amerika’nın Avrupa’ya karşı çok ciddi bir avantajı var. Amerika’da savunma sanayi çok gelişmiş durumda. Savunma amaçlı üretim de Amerika’da Boeing ya da McDonnell Douglas gibi şirketler tarafından üstleniliyor. Dolayısıyla, Amerika bu şirketlere açıkça büyük sübvansiyonlar vermek durumunda değil.
Savunma amaçlı siparişlerde fiyat yoluyla da bu şirketlere destek çıkabilme olanağı var. En azından araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin bir bölümü bu yolla finanse edilebiliyor. Avrupa’nın bu alandaki olanakları göreli olarak daha kısıtlı. Galiba, iktisadi açıdan sorunu yaratan da konunun bu tarafı.
Avrupa ve Amerika’daki uçak üretim şirketleri aynı miktarda sübvansiyona ihtiyaç duysalar da, Amerika savunma amaçlı siparişlerinde fiyatla oynayarak Avrupa’ya göre daha az sübvansiyon veriyormuş gibi görünebiliyor. Yani, oynanan oyun farklı. Sonuçta, uluslararası rekabet sakatlanıyor.
İTİBAR
Dünya ticaretinde bu çeşit örnekler uluslararası rekabet otoritesine giderek daha fazla ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) mal ve hizmet ticaretinde uluslararası rekabeti oluşturmak ve kollamak amaçlı çeşitli kurallar koyup koyduğu kuralların uygulanmalarını denetlese de, uluslararası rekabet otoritesi olarak bir işlev görmekten bugün için çok uzak.
DTÖ’nün bu konuya gelene kadar daha üstesinden gelmek durumunda olduğu birçok sorunu var. Fikri mülkiyet haklarının uluslararası alanda korunması konusunda DTÖ henüz kalıcı bir başarı elde edebilmiş değil. Doğal olarak, kendine yeni sorunlu alanlar açmaktan çekiniyor. Ticarette sübvansiyon konularına eğiliyor. Ama, üretimde sübvansiyon konusunda olaylara tek gözle bakıyor denebilir.
Konunun bir başka boyutu uluslararası rekabetin her alanını düzenleyen ve denetleyen bir uluslararası kuruluşun dediklerini yaptırabilecek kadar itibarlı olup olmayacağıdır. Herhalde, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’ndan uluslararası alanda daha itibarlı bir uluslararası bir rekabet otoritesi kurulabilmesi fazla olası değildir. Bu da gerçek uluslararası rekabetin tarafsızca tesisi için yeterli olmayacaktır.