HÜKÜMET, yapması gerekeni ‘acaba yapmasam daha mı iyi’ diye zaman kaybettikten sonra yaptı. Geçen nisan ayında IMF ile yeni bir stand-by düzenlenmesi yapılacağı açıklansaydı, bazı çalkantılar yaşanmayacaktı.
Reel faizler bugünün altında olacaktı. Yine de, daha büyük çalkantılar yaşamadan eski çapaya yeniden tutunduk.
Önümüzde çok riskli bir dönem vardır. Siyasi gelişmelerin ekonomiye yansıması kaçınılmazdır. Avrupa Birliği’nden yaratılan beklentiler çerçevesinde tam üyelik için koşulsuz müzakere tarihi alırsak, ekonomide beklentiler şimdikinden de olumlu olacaktır.
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz beklendiği gibi gitmediğinde, ekonomide de beklentiler tersine çevrilebilecektir. İşte o aşamada, Türkiye ekonomisinin raydan çıkmayacağı beklentisini yaratacak bir çapa gerekmektedir. O çapa IMF olacaktır.
Avrupa Birliği ile müzakerelere başladığımızda, makro ekonomik ve yapısal konular IMF ile bir program yapılması durumunda çok kolay aşılacaktır. İktisadi konularda müzakereler mikro konulara odaklanacaktır. O konuların önemli bir kısmı da zaten on yıl önce kabullenilmiş gümrük birliği mevzuatından gelmektedir. Bu konularda müzakereden çok, uygulama önemli olacaktır.
IMF’SİZ BAŞARMAK
Cari işlemler açığının artıyor olması ekonomide bir başka kaygı kaynağıdır. Hangi önlem alınırsa alınsın, yumuşak iniş hedefleniyorsa, cari işlemler açığı bir süre daha (belki yaz ayları hariç) artarak devam edecektir. IMF ile bir program yapılıyor olması bu kaygının şiddetini azaltacaktır. Beğensek de, beğenmesek de, kamuoyu ‘IMF bu işi çözer’ beklentisine girecektir.
Aynı şekilde, petrol fiyatlarının artmasıyla dünya ekonomilerinin içine girdiği belirsizlik bir şekilde Türkiye’ye de yansıyacaktır. Burada da, IMF bir çeşit kalkan görevi görebilecektir.
Bu noktada hükümet, ‘artık Türkiye’nin IMF olmadan da kendi yolunu bulabildiği’ izlenimini yaratabilecek bir şans yakalamıştır. IMF’nin zorlamasını beklemeden, cari işlemler açığını azaltacak önlemlerin alınması hem içeride hem de dışarıda ‘Türkiye IMF’siz de yapabiliyormuş’ izlenimini yaratacaktır. Maalesef, şimdi böyle olduğuna kimse inanmıyor. Bunu göstermek zorundayız.
TİRYAKİLİK
IMF ile yapılacak yeni stand-by düzenlemesi cebimize yeni para koymayacaktır. Dolayısıyla, artan cari işlemler açığını finanse etmek için IMF’ye güvenemeyiz. IMF’den gelecek denen para önümüzdeki yıllarda cebimizden çıkması planlanan (IMF’ye vadesi gelen borçlarımız) paraların bir süre daha çıkmaması anlamınadır.
Üzerlerine yıkılmayalım diye IMF de cari işlemler açığının daha makul düzeylerde olması konusunda bastırmaya başlayacaktır. Bunun işaretleri şimdiden alınmaya başlanmıştır. Yeni programda da iç talebin idaresi önemli bir konu olacaktır. Bu nedenle, bu konuda da bir şeyler yapmak için son dakikayı beklemek ‘IMF’siz yapamıyorlar’ izlenimini daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Kritik bir noktada tutunacak bir çapa bulduk. Ama bu çapaya tutunurken, artık böyle bir çapaya ihtiyacımız kalmadığına ekonomik birimleri inandırmamız gerekmektedir. Aksi takdirde, yeni stand-by düzenlemesi bitmeye yakın, aynı konuları yeniden konuşuyor olacağız. Bir anlamda, IMF ile bir program içinde yaşamak da tiryakilik olabilir.