Tüketim eğilimi

EKONOMİK refah tüketim ile elde edilir. Diğer tüm iktisadi faaliyetler (yatırım gibi) şimdi ve ileride tüketimi, dolayısıyla refahı artırmak amacıyla yapılır. Kısacası, bazen gündeme geldiği gibi, tüketim kötü bir şey değildir.

Sürdürülemez olan tüketimin ekonominin kaynaklarının kaldırabileceğinin üzerinde gerçekleşmesidir. Yani, gelirlerinin çok üzerinde tüketen bir toplumda refah artmış olabilir. Ama, refah artışı geçici olmak zorundadır.

DIŞ AÇIK

2001 Krizi’nin hafiflemesiyle, 2002 yılından bu yana Türkiye’de özel sektörün tüketim eğilimi arttı
. O dönemlerde, tüketim eğilimindeki artışın geçici olduğu vurgulandı. Ertelenmiş tüketimin gerçekleştiği iddia edildi. Bugün gelinen noktada, tüketim eğilimindeki artışın makro ekonomik dengelerden kaynaklandığı anlaşılıyor.

Tüketim eğilimindeki artış üretimi tetikledi. Üretimdeki artış yatırımları tetikledi. Sonuçta, yatırım ve ara mallar ithalatı patladı. İhracatın küçümsenmeyecek boyutlarda artmasına rağmen dış ticaret açığı patladı. Cari işlemler açığı rekorlar kırdı.

Türkiye’nin dış borçlanma ihtiyacı arttı. Yurt dışından kredi bulmanın göreli olarak kolay olduğu bu dönemde artan dış borçlanma ihtiyacı bir sorun yaratmadı. Ama, gerçek şu ki, bugün Türkiye’de tüketim düzeyinin geldiği düzey kaynaklarımızın çok üzerindedir. Dolayısıyla, sürdürülebilirliği konusunda şüpheler vardır.

Yılın ilk beş buçuk ayında, bankaların verdiği tüketici kredileri 18.6 milyar YTL’ye gelerek yıl sonuna göre yüzde 44.3 artmıştır. Bankaların verdikleri YTL kredilerin yüzde 23.7’si tüketici kredileridir. Aynı dönemde, konut kredilerindeki artış yüzde 106.9 olmuştur.Otomobil ve konut dışındaki tüketici kredilerindeki artış yüzde 40 olmuştur. Bu veriler tüketim eğiliminin çok belirgin bir biçimde arttığını göstermektedir.

Aynı gelir düzeyinde, özel sektörün tüketimini artırması tasarruflarını azaltması anlamına gelir. Özel sektörün azalan tasarruflarla kamu sektörünün tasarruf açığını finanse edememesi cari işlemler açığına neden olmaktadır. Kamu sektörü konumunu değiştirmedikçe, özel sektörün tasarruflarını azaltması cari işlemler açığını artırmaktadır. Yani, ekonominin daha fazla dış tasarruf ithal etmesine neden olmaktadır.

SEÇENEKLER

Bu noktada, Türkiye’nin fazla bir seçeneği yoktur
. Alışılmış şekilde, yurt dışının bizleri artık finanse etmek istemeyeceği zamanı bekleyip zorla özel sektör tasarruflarının artmasına neden olabiliriz. Bu, makro ekonomik havanın kararması demektir.

Özel sektör tüketimini kısacak önlemler alabiliriz. Bu kez, faiz ve/veya vergi artışları gündeme gelecektir. İkisi de sevimsizdir.

Bir başka seçenek de, kamunun tasarruf açığını programlanandan daha hızlı düşürmektir. Bu seçenek de, vergi artışlarını ve harcama kısıntılarını içerir. Yine, önümüzde sevimsiz politikalar konmuş demektir.

Sevimsizler içinden en az sevimsizi seçmek durumundayız. Olayları kendi akışına bırakmakla ancak makro ekonomik havanın bir gün bozulabileceği olasılığını artırmaktan başka bir iş yapmamış oluruz. Böyle bir durumda, şimdiye kadar elde ettiğimiz kazanımların kaybını da göze almış oluruz.

Yumuşak inişin yollarını aramalıyız.
Yazarın Tüm Yazıları