BANKACILIK sektörünü çeşitli şoklara karşı sağlam kılacak en önemli unsurlardan biri bankaların kredi risklerini doğru ölçüp iyi yönetmeleridir. Bu konuda Türkiye’deki bankacılık sektörünün alacak daha çok yolu vardır.
Ekonominin büyüdüğü dönemlerde bankalardan kredi talebi artar. Kredilerin batma riski de azalır, batıklar da azalır. Yağmur yağmadığında, sel felaketi yaşanmaz. Ama, ekonomi durgunluğa girdiğinde, riskler gerçekleşir. Kredi satmak zorlaşır. Satılan kredilerin batma olasılığı artar. Batıklar artar. Sermayeden yenmeye başlanır.
BİLGİ VE DEĞERLENDİRME BANKASI
Kredi riskini doğru ölçmenin birinci kuralı kredi müşterileri hakkında doğru, zamanında ve yeterli bilgiye ulaşabilmektir. Türkiye’de bu konuda sorunlar yaşanmaktadır. Şirketler kredi aldıkları kurumları kandırmaktan çekinmemektedir. Kredi kurumlarının kayıtlardan yola çıkarak şirketler hakkında yeterli bilgiye ulaşmaları mümkün olmamaktadır. Kayıt dışılığın yaygın olması nedeniyle, şirketler hakkında en önemli bilgiler laflama düzeyinde kalmaktadır. Kağıt üzerinde ve gerçekten de, Türkiye’de genelde patronlar zengin, şirketler fakirdir.
Şirketler hakkında bilgilerin yeknesaklaşması önemlidir. Bir bankaya bir bilanço, bir başka bankaya başka bir bilanço, vergi dairesine bambaşka bir bilanço vererek şirketlerin "finansman yönetimi" yapmasının önüne geçilmelidir. Bunun bir yolu, yürürlükteki mevzuatın ötesinde, tüm bankaların üye olacakları bir Merkez tarafından şirket bilançolarının ve diğer hesap ve bilgilerinin toplanmasıdır. Bankalar müşterileri hakkındaki bilgileri bu merkezden alabilmelidirler. Şirket yönetiminin izin vermesi kaydıyla, bankalar müşterilerinin ya da müşterisi yapma hedefinde oldukları şirketlerin bilançolarına bu merkez yoluyla ulaşabilmelidirler.
Bu merkez üç aylık bazda şirket bilgilerini bir araya getirip şirketlerin izin verdiği bankalarla paylaşmalıdır. Avrupa’da bu uygulama vardır ve çok da başarılı yürütülmektedir. Türkiye’de de bu yönde girişimler vardır. Gelişmeler sevindiricidir.
Merkez’in görevi yalnızca şirketler hakkında veri düzenlemesi olmamalıdır. Belli bir olgunluğa ulaşıldığında, Merkez, şirketler hakkında çok ayrıntılı olmayan, dolayısıyla "başlangıç" denebilecek kredi değerliliği analizi de yapmalıdır. Bu yolla, bankalar üçüncü bir gözün açısından çalıştıkları ya da çalışmak istedikleri kurumsal müşterilerinin kaba bir kredi değerliliğini, çalıştığı sektör içindeki göreli kredibilitesini, önceden bileceklerdir. Daha ayrıntılı kredi değerliliği analizlerini bankalar kendileri yapabilirler. Daha da tarafsız olmak üzere, bankalar şirketlerin sayıları gittikçe artan bağımsız kredi derecelendirme kuruluşları tarafından değerlendirilmelerini isteyebilirler.
Merkez ile bankalar ve diğer kredi kurumları arasındaki ilişki iki yönlü olacaktır. Bankalar kredi limitleri ve riskleriyle müşterilerinin performanslarını Merkez ile paylaşacaklar ve Merkez bu yolla şirket hesaplarının bir bölümünü çapraz kontrol edebilme olanağına kavuşacaktır.
SERMAYE
Birkaç yıldır sözü edilen Basel II kurallarının önemli bir ayağı kredi riskinin doğru ölçüp iyi yönetilmesine yöneliktir. Babadan kalma usullerle kredi riskinin ölçüldüğünü düşünüp dededen kalma usullerle kredi riskini yönetildiğini sanmakla Basel II kurallarına uyum sağlamamız mümkün değildir. Bankalarımızın bu konuda bir geçiş dönemine ihtiyacı vardır. Ama, geçiş döneminde gerekli alt yapının kurulması önemlidir.
Şirket bilanço merkezi bu alt yapının önemli ayaklarından biri olabilecektir. Sistem daha iyiye giderken, denetim ve gözetim otoritesinin bankaların yeknesak bir platformda kredi risklerini görebilme ve bankaların bu riskleri nasıl yönettiğini anlayabilme olanağı çıkacaktır. Risk doğru ölçülmeye başlandığında, bankalarda sermaye yeterliliği de daha doğru ölçülmeye başlanacaktır.
Sermaye pahalı bir kaynaktır. Bankacılıkta, alınan risklere göre sermayenin az olması ekonomik dengeleri riske sokar, alınan risklere göre sermayenin fazla olması bankaların sermayedarlarını sıkıntıya sokar.