CARİ işlemler açığının 2004 yılı sonunda 15 milyar doların üzerinde gerçekleşmesi bir yıl önce tartışmamız gereken konuların şimdi tartışılmasına neden oldu.
Geleneksel olarak, sıkıştığımızda, sorunlarımıza parasal çözümler arıyoruz. Çünkü, parasal çözümler kolay göründüğü için kültürümüzün bir parçası haine gelmiş. Reel çözümler ise sıkıntı verici oluyor.
Bir şekilde döviz kurları artsa, ithalat talebinin düşeceğini ve dolayısıyla cari işlemler açığının azalacağını hesaplıyoruz. Bu şekilde, ekonomik büyümeden feragat etmeden sorunun çözüleceğini sanıyoruz. Yanılgı da burada başlıyor.
PARASAL ÇÖZÜMLER
Önce parasal çözümün ne olduğu üzerinde duralım. Bir şekilde, kurların artması isteniyor. Bunun nasıl olacağını pek bilmiyoruz. Bildiğimiz, kurların artmamasına ya da düşmesine neden olan etkenlerin ortadan kaldırılmasının gerektiğidir.
Birileri piyasaya döviz arz ediyor. Piyasaya döviz arz edenler bankalarsa, bankaların ceplerinde daha fazla döviz tutmaları sağlanırsa, ellerindeki dövizleir satmaları önlenebilirse, sorun çözümlenebilir. O halde, BDDK bu konuda bir şeyler yapabilir.
Piyasaya döviz arz edenler yabancı mali yatırımcılarsa, yurt dışından gelen para akımları vergilendirilebilir. Vergi yoluyla Türkiye’ye yatırım yapmanın getirisi düşürülebilir. Bu yolla ‘sıcak para’ daha az gelebilir. O halde, Maliye Bakanlığı bu konuda bir şeyler yapmalıdır.
Bütün bunlar yetmiyorsa, piyasaya arz edilen dövizlerin bir kısmını Merkez Bankası satın alarak döviz kurlarını artırabilir, hiç değilse döviz kurlarının düşmesini engelleyebilir. Kısacası, parasal çözüm kapsamında, döviz kurlarını idare etmek için Maliye Bakanlığı’na, BDDK’ya ve Merkez Bankası’na iş düşüyor.
Ekonomide, bir fiyatı beğenmemek, beğenilmeyen fiyatın oluşturduğu dengeyi beğenmemek anlamına gelir. Ekonominin bu denli büyümesinin ve enflasyonun be denli hızlı düşmesinin arkasında döviz kurlarındaki eğilimlerin hiçbir etkisi yok mu?
Parasal çözümler devamlı açlık çekip fazlaca kilo alan çocuğa mama vermemeye benzemektedir. Sorunun çözümü mama vermeyi kesmek değil, çocuğun kendini devamlı aç hissetmesini durdurmaktır.
Bundan iki yıl evvel karşılaşmamız gereken kısa vadedeki ‘büyüme-enflasyon’ seçimini bugün çok güçlü bir biçimde hissetmekteyiz. Büyümeden fedakarlık etmemek için ortaya konan çözümler enflasyon düşüşünü tehdit edecek unsurlar içermektedirler. Bu kurlarla yaşayamamak bu enflasyonla yaşayamamak anlamına gelmektedir. Yani, çözümmüş gibi görünen parasal önlemler aslında çözüm değil, yeni sorunlar yaratıp şimdiki sorunlarımızı derinleşmesine katkı yapacak niteliktedirler.
ALTERNATİF ÇÖZÜM
Alternatif çözüm iç talebin kısılmasıdır. Döviz kurlarını fırlatırsak iç talep elbette kısılacaktır. Ama, arzulanan herhalde bu değildir.
Doğrudan ekonomik büyümenin yavaşlatılması dış ticaret açığının azalmasına ve Türkiye ekonomisinin yurt dışından borçlanma ihtiyacının azalmasına neden olacaktır. Bu yolla cari işlemler açığı bir tehdit olmaktan çıkabilecektir.
Ama, ekonomik büyüme düşse dahi, Türkiye’ye döviz girişi devam edebilecektir. Çünkü, yurt dışındaki mali yatırımcılar, Türkiye borç istesin ya da istemesin, Türkiye’nin mali sistemine yatırım yapmak istemektedirler.
Böyle bir ortamı yarattığımızda, parasal çözümler işe yarayabilecektir. O taktirde, faiz düşüşleri ‘sıcak para’ girişlerini caydırıcı bir rol oynayacaktır. Aksi taktirde, bu aşamada faiz düşüşleri sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebilecektir.