Avrupa, Amerika ve Japonya’daki yetkililer yaşanan sıkıntıları aşmak için çok çalışıyorlar. En fazla çalışanlar buralardaki merkez bankaları.
Neredeyse her hafta yeni bir önlem açıklanıyor. Önlemlerin bir kısmı finans piyasalarındaki çalkantıları durdurmaya yoğunlaşıyor. Amerika özelinde, ekonominin bir durgunluğa girmemesi için genişleyici maliye politikaları da uygulamaya kondu. Şimdilik, hiçbir önlem kendinden bekleneni vermiş gibi görünmüyor.
GÜNLÜK SEVİNMELER
Amerika’da konut kredilerinin en riskli bölümünde risklerin gerçekleştiği fark edilince, pislik ortaya çıktı. Bu çeşit kredilere dayandırılan menkul kıymetler hızla değer yitirdi ve teminat olma özelliklerini kaybettiler. En büyük finans kuruluşları dahi likidite sıkıntısına girdiler.
Gelişmiş ülkelerdeki merkez bankaları piyasadaki yaşananlara önce para basarak tepki verdi. Yaşananların inşaat sektöründeki olası durgunluk yoluyla tüm ekonomiye yayılmaması için Amerika’da (FED) kısa vadeli faizleri indirmeye başladı. Faiz indirimleriyle aynı zamanda finans kurumlarının borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi hedeflendi. Kısacası, Amerika’da para politikası gevşetildi. Avrupa ve Japonya merkez bankaları ise faizleri artırma eğilimindeyken, artırımları durdurdular. Oralarda da para politikasının sıkılaştırılması durduruldu.
FED’in her faiz indiriminde piyasalar sevindi. Sonra her şey eskiye döndü. FED olağanüstü toplantılarda piyasaları şaşırtarak faizleri indirdi. Piyasalar birkaç gün sevinip eski hallerine göndüler. Bush İdaresi ekonomiyi canlandırmak için vergi iadesi yapmaya kalktı. Piyasalar önce sevinip sonra eskiye döndüler. FED ve diğer dört büyük merkez bankasının ortaklaşa açıkladıkları likidite kolaylığı stratejisi de aynı etkiyi yaptı.
KURBAN GEREKİYOR
Piyasalarda hiçbir önlem işe yaramıyor. Piyasalar alınan önlemleri beğenmiyor. Çünkü, finans kurumları arasında ve finans kurumlarına karşı gelişmiş ülkelerde "güven bunalımı" yaşanıyor. Bilançolarda eskiden "varlık" olarak değerlendirilen yatırımların bir kısmının değeri kalmadı. Ama, hiç kimse, kimde ne olduğunu bilmiyor. Açıklanan kar/zarar rakamlarına da fazla güvenilmiyor. Dolayısıyla, kurumlar birbirleriyle borç-alacak ilişkisine girmekten kaçınıyorlar. Alınan önlemler de güven bunalımının aşılmasına yetmiyor. Hatta, bunalımın artmasına neden oluyor. Çünkü, otoritelerin her olağanüstü tepkisi, piyasalarda gerçeklerin düşünülenlerden de kötü olabileceği izlenimini güçlendiriyor.
Güvenin yeniden tesisi, ancak gerçek resmin tam olarak ortaya çıkmasıyla oluşacak gibi görünüyor. Resmin ortaya çıkması sistemde bazı temizliklerin olmasını kaçınılmaz kılıyor. Amerika böyle bir durumu tasarruf sandıkları (Savings&Loan) batışında da yaşamıştı. Ancak temizlik yapılarak güven bunalımı aşıldı.
Böyle durumlarda, likiditeden çok, batıkların ayrılması (sistemden çıkarılması) daha büyük önem taşıyor. Batıkların ayrılması çoğu zaman kamu parası gerektirir. Pahalıdır. Dolayısıyla, otoriteler bu operasyonu en son seçenek olarak görürler. Ama, bu çözüm genellikle kaçınılmaz olur. Geciktikçe maliyet artar.
Piyasalar kurban istiyor. Herkesin şaşıracağı kurban ya da kurbanlar verilene kadar sıkıntıların aşılması zor görünüyor. Bu süreç belki de başladı. Ama, daha işin başındayız.