GEÇEN hafta söz ettiğim, Sanayi Devrimi’nden sonra bazı düşünürlerce gözlenen ‘İki Kültür’ olgusunun sorun olarak kendini gösterdiği en önemli alan eğitimdir.
Küreselleşmenin sonuçlarını tartışırken eğitim önemli yer tutacaktır.
Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesinin önüne geçilemediği (çeşitli gruplarca büyük muhalefet yapıldığı halde) gibi küreselleşmenin de önüne geçmek ya da derinleşmesini engellemek mümkün değildir. Hatta, biraz daha ileri gidip Sanayi Devrimi’nin kendi iç dinamiği değiştirilebildiği halde, ‘küreselleşmenin iç dinamiğini değiştirebilmek mümkün olamayabilecektir’ denebilir.
Sonuçları açısından da durum farklı değildir. Sanayi Devrimi başkaları için çalışan bir işçi sınıfı oluşturdu. Toplumsal şekillenme bunun etrafında oldu. Sendikalaşma başladı. Sanayi devrimi bir anlamda kendi kurumlarını yarattı. Sanayi Devrimi’nin insani boyuttaki sonuçlarını etkileyebilmek mümkün olabildi. Küreselleşme konusunda benzer şeylerin söylenebileceği konusunda çok ciddi kuşkularım var.
BALIK TUTMAYI ÖĞRETMEK
Aynı Sanayi Devrimi’nde olduğu gibi, küreselleşme sürecinde de ülkeler arasındaki gelir dağılımı bozuluyor. Varlıklılarla yoksullar arasındaki uçurum artıyor. Uluslararası terörü bu uçurumun bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Ama, terörle mücadelenin bir boyutunun uçurumun kapanmasına yönelik somut adımlar olmasını beklemek çok fazla iyimserlik olacaktır. Bireysel çıkarlar toplumsal çıkarların önünde olduğu sürece, bu konuda fazla bir ilerleme olmayabilecektir.
Zengin ülkeler fakir ülkelere para vererek aralarındaki uçurumun kapanması gibi bir çaba içinde değiller. Dillendirmeseler de, bu yaklaşımı doğru da bulmuyorlar.
Son yirmi yıldır gündemde olan, çok borçlu, çok fakir ülkelerin borçlarının silinmesi projesi hala bir sonuca ulaştırılabilmiş değildir. Bu konu bu yıl da IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları sırasında ele alındı. Hiçbir sonuca ulaşılamadı. Tatminkar bir sonuca ulaşılması da olanaksız gibi görünüyor.
Çinlilerin bir sözü vardır: Fakire balık verme, balık tutmayı öğret. Galiba, küreselleşmenin neden olduğu varlıklılarla yoksullar arasındaki uçurum ancak varlıklıların yoksullara balık tutmasını öğretmesiyle hafifleyecektir.
Yoksul ülkelerin balık tutmayı öğrenebilmeleri için zengin ülkelerin bu ülkelere eğitim götürmeleri gerekmektedir. Yalnızca öğretmek değil, eğitim sistemlerini kurmaya kadar yoksul ülkeler eğitim ihtiyacı içindedirler. Yeni eğitim sisteminde, rekabetçi, bilinçli ve teknolojik gelişmelerden haberdar, duyarlı dünya vatandaşları yetiştirmek zorunluluğu vardır. Bu ihtiyaç bizim ülkemizde de vardır.
HİNDİSTAN ÖRNEĞİ
Yoksul ülkeler yalnızca varlıklı ülkelerin daha da varlıklı hale gelmesiyle göreli olarak daha da yoksul hale gelmiyorlar, kapılarını dış dünyaya kapatarak küreselleşmenin olumlu nimetlerinden de yararlanmamakta direniyorlar. Bu sorunun da bir boyutu yine eğitimdir. Yoksul ülkeler de, ancak kendi ekonomilerini uluslararası rekabete açtıkları taktirde, küreselleşmenin nimetlerinden yararlanabilecektir.
Hindistan bu konuda çok çabuk davrandı. Göreli olarak eğitimli bir tabaka kapalı Hindistan ekonomisini biraz olsun açarak küreselleşmenin nimetlerini de toplamaya başladı. Ama, Hindistan’ın yanı başındaki Pakistan ve Bangladeş aynı atağı yapamadılar. Çünkü, ekonomilerini uluslararası rekabete açma cesaretini gösteremediler. Her şeyden daha önemlisi, bu ülkeler, küreselleşmeden nasibini almayan diğer ülkeler gibi, eğitimde çok ciddi sorunlar yaşamaktadırlar.