GELİŞMEKTE olan ülkelere giden uluslararası sermayenin 2004 yılında 300 milyar dolar olduğu, bir şok yaşanmadığı taktirde, 2005 yılında bu miktarın daha da artacağı tahmin ediliyor.
Uluslararası sermaye girişleriyle gelişmekte olan ülkeler düşük enflasyon altında büyümeyi başarıyorlar.
Avrupa ekonomileri ve Japonya bocalıyor. Amerika ekonomisi tehlike sinyalleri veriyor. Petrol ve diğer hammadde fiyatları yükseldi, ama ekonomik büyüme olumsuz etkilenmedi. Faizler düşük. Bir anlamda, dünya ekonomilerinin önemli bir bölümünde inanılmazı zor, ama çok olumlu bir dönem yaşanıyor.
KIRILGAN DENGELER
Çok olumlu gelişmeler riskleri de beraberinde getiriyor. Bir yerlerde balonlar şişiyor. Patlamanın ne zaman gerçekleşeceği ise bilinemiyor. Yumuşak iniş olasılığı giderek azalıyormuş gibi görünüyor. İktisatçılar dünya ekonomileri hakkında genelde kaygılı.
IMF’nin eski baş iktisatçısı Michael Mussa’ya göre, Amerikan ekonomisi her yıl potansiyelinin yüzde 0.5 üzerinde büyüyor. Dolayısıyla, Amerika’da enflasyon baskısı giderek artıyor. Amerika’da iç talep büyümesi kaçınılmaz olarak faizlerin giderek daha yüksek düzeylere gitmesini gerektiriyor. İç talep kontrolü şart görünüyor. Ama, işin kötü tarafı iç talep büyümesi giderek faizlere duyarsız hale geliyor.
Mussa’ya göre, Amerikan ekonomisi, şimdiki dengeleri, zorda olsa belki birkaç yıl daha koruyabilse de, daha uzun süre şimdiki dengelerle yaşayabilmesi olanaksızdır. O halde, Amerikan ekonomisinden kaynaklanabilecek riskler ihmal edilemez.
Avrupa’nın lafı dinlenen iktisatçılarından Norbert Walter’a göre Avrupa ekonomileri için ileri dönük çok fazla umut yok. Giderek yaşlanan Avrupa ekonomileri yapısal reformlarda gecikmelerle kendilerini daha da zor durumlara sokuyorlar.
Çin, dünya ekonomileri içinde yıldızlaşan bir ülke durumunda. Çin, dünyanın dört bir tarafından makine ve hammadde ithal edip üretimini yine dünyanın dört bir tarafına satıyor. Biraz abartılı da olsa, Çin dünyanın üretim merkezi olma yolunda hızla ilerliyor.
Pamuk ipliğine bağlı dünya dengesi uluslararası sermaye girişlerine alışmış gelişmekte olan ülkeler açısından çok ciddi riskler oluşturuyor. Bu riskler karşısında, gelişmekte olan ülkeler ekonomi politikalarında çok daha disiplin içinde olmak zorundalar. Çünkü, dünyada ekonomik dengeler çok daha fazla kırılgan hale gelmiştir. Disiplin içinde makro ekonomik politikaları uygulamaktan başka yapılacak bir şey görünmüyor.
DAYANIKLILIK
Böyle bir ortamda, Brezilya’nın IMF ile orta dönemli bir program yapmadan kaçınıp her şey yolundaymış gibi bir hava yaratması aslında gereksiz riskler almaktan başka bir şey değildir. Brezilya ekonomisi iç ve dış şoklara karşı şimdi çok daha duyarlı hale gelmiştir. Gelecek yılki seçimleri düşünüp Brezilya’nın efelik yapmaya çalışmasının maliyeti çok yüksek olabilir.
Buna karşılık, Türkiye’nin, biraz gecikmeyle dahi olsa, IMF ile üç yıllık yeni bir program yapma yolunda ilerlemesi çok olumlu bir adımdır. Şoklara karşı IMF ile bir program içinde olmak elbette yeterli bir sigorta değildir. Ama, Brezilya ile karşılaştırıldığında, IMF destekli orta dönemli bir programla Türkiye ekonomik istikrar açısından çok daha güvenilir bir konuma gelmiş olacaktır.
Açıklamalara göre, IMF heyeti bugün Türkiye yetkilileriyle görüşmelere başlıyor. Bu görüşmeler hızlı bir biçimde sonuçlandırılmalı ve gerekli ön şartlar tamamlanarak program yürürlüğe girmelidir.
IMF desteğinin lafı dahi iç ve dış yatırımcıların beklentilerini olumlu yönde değiştirmiştir. Programın yürürlüğe girmiş olması dünya ekonomilerindeki olası olumsuzluklara karşı Türkiye ekonomisini çok daha dayanıklı hale getirecektir.