20. yüzyılın ikinci yarısında demokratik ülkelerde siyasetin güdümünden çıkarılmış kamu otoritelerinin sayısı arttı.
Fiyat istikrarını tehdit etmenin siyasi bir tercih olamayacağı gerekçesiyle, önce merkez bankaları siyasetten bağımsız hale getirildi. Daha sonra, kamu otoritesi kullanan denetleyici ve düzenleyici kamu kurumlar siyasetten bağımsızlaştırıldı.
Bizim gibi ülkelerde bu çeşit kurumlar ‘devlet içinde devlet’ olarak algılandı. Ama, zorla da olsa, son yıllarda bu çeşit kurumların sayısı Türkiye’de de arttı. Siyasetten bağımsız denetleyici ve düzenleyici otoriteler, özel yasaları çerçevesinde, uygulamalarında siyasi tercih kullanılmaması için oluşturuldu. Yani, belli alanlardaki kamu otoritesisiyasi tercihlerin özünde olan ayırımcılık ve kayırıcılıktan uzaklaştırıldı.
EN BÜYÜK TEHDİT
Hukuki anlamda, denetleyici ve düzenleyici kamu kurumlarının siyasetten bağımsız olmasının güvencesi yasalarıdır. Ama, uygulamada, bu kurumların siyasetten bağımsız bir biçimde çalışmaları için yasaları yeterli değildir. Bu kurumlar asıl güçlerini kamuoyu desteğinden alırlar. Bu kurumlara kamuoyu sahip çıkmazsa, yasaları ne söylerse söylesin, uygulamalarının saygınlığı olmayacaktır. Düzenlemelerinin etkisi sınırlı kalacaktır. Kendilerinden beklenen yararlar tam olarak gerçekleşemeyecektir.
Bağımsız kamu kurumlarının kamuoyu desteği kazanabilmesi, kararlarının ve uygulamalarının teknik olarak doğru, ayırımcılık ve kayırıcılıktan uzak olduğu inancının kamuoyu tarafından benimsenmesiyle olur. Bu çeşit kurumlar hakkında ortaya çıkan rüşvet iddiaları bu kurumların varlıklarını tehdit eden en büyük olgudur.
Maalesef, Rekabet Kurumu, ortaya çıkan rüşvet iddialarıyla çok büyük bir yara almıştır. Uygulamalarının ve kararlarının doğruluğu ve haklılığı sorgulanmaya başlamıştır. Çıkar karşılığı ayırımcılık ve kayırıcılık yapmak ile siyasi tercihler nedeniyle aynı şekilde davranmak arasındaki ince çizgide Rekabet Kurumu’nun siyasetten bağımsızlığının anlamı sorgulanmaya başlamıştır.
İtibarlı olmak çok zor kazanılıp çok çabuk kaybedilen bir niteliktir. Göreli olarak çok yeni olan Rekabet Kurumu itibar kazanma sürecindeyken böyle bir talihsizlik yaşaması tüm ekonomi için büyük bir talihsizlik olmuştur. Bu yarayı sarmak kolay olmayacaktır. Konu, sonuçları itibariyle bir imar müdürlüğünde ortaya çıkabilecek rüşvet iddialarından çok daha ciddidir.
FARK YARATMAK
Rekabet Kurumu’nda yaşanan bu talihsiz gelişme bağımsız denetleyici ve düzenleyici kurumların ücret ve personel politikalarını yeniden gündeme getirmelidir. Bu kurumların kaliteli ve ilkeli personel istihdam etmesinin önemi yanında çalışanların aldığı ücret düzeyi de iyi değerlendirilmelidir.
Namuslu insan yoktur. Namuslu davranan insan vardır. Bir başka deyişle, ahlakı bozulmayacak insan yoktur. Bu gerçekten hareketle, bağımsız kurumlarda çalışanların ahlaklarının kolayca bozulmayacağı bir ortamın oluşturulması zorunludur. Aksi taktirde, bağımsız kurumların işlevi sakatlanacaktır. Seçilmişlerin elinden alınan kamu gücü atanmışların gelişi güzel uygulamalarına terk edilmiş olacaktır. İşin en tehlikeli yönü de buradadır.
Yaşananlar, bizleri, bağımsız kurumların varlığını değil, çalışma ortamlarını tartışmaya zorlamalıdır.