Rekabet Kurumu ne yapmalı?

BİR olayın ya da uygulamanın rekabet hukukuna ters düşüp düşmediğinin incelenmesinden sonraki aşama rekabet otoritesinin en yüksek karar organının konuyu bir karar bağlamasıdır. Bu aşamada, Kurul üyeleri yargıç rolündedirler.

Yargıç konumunda, Kurul üyeleri kamuoyunun bilgisi dışında (yani, konunun taraflarından gizli olarak) hiçbir kişiyle görüşme ya da fikir alışverişi yapmamalıdırlar. Yaptılarsa, konuşulanlar bir tutanakla tüm tarafların bilgisine açık olmalıdır. Bu ilke, yargının açıklığı ilkesiyle de tam olarak tutarlıdır.

Örneğin, ülke çıkarlarını ilgilendiren bir konuda bir Başbakan’ın Rekabet Kurulu Başkanı’nı arayıp yargı süreci hakkında ya da Kurul’daki genel eğilimler konusunda bilgi almaya çalışması söz konusu ilkeye terstir. Kurul Başkanı Başbakan ile yaptığı görüşmenin tutanaklarını kamuoyuna açıklamakla sorumlu olmalıdır. Böyle olduğunda, Başbakan böyle bir girişimde bulunup bulunmayacağı bir başka konudur.

Bütün bunları, Türkiye’de oluyor ya da olmuyor diye yazmıyorum. Yargıç, savcı ve polis rollerinin tümünü oynamak durumunda olan bir Kurum’un çalışma ilkelerini vurgulamak için gündeme getiriyorum.

ÇOK ŞAPKA

Çalışma ilkelerinin kamuoyuna tam olarak güven vermesi açısından rekabet otoritesinin Başkan’ına önemli bir görev düşmektedir. Güven vermeyen ve saygınlığı olmayan bir rekabet otoritesinin kendinden bekleneni vermesi mümkün değildir. Saygınlık ve güven, otoritenin en yüksek karar organının üyeleri ve başkanının davranışları ve yaklaşımlarıyla sağlanabilir.

Birçok bağımsız üst kurullarda olduğu gibi, Rekabet Kurumu’nda da Başkan’ın ilginç bir konumu vardır. Kurum’un Başkanı olarak, rekabet otoritesinde çalışanların amiridir. Yani, İdare’nin başıdır. Bu kapasitede, Başkan’ın önemli yetki ve sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklarından biri kamuoyunun rekabet konusunda aydınlatılması ve toplumda rekabet bilincinin geliştirilmesidir. Bu kapasitede Başkan’ın söylevleri Anayasa Başkanı’nın hukukun üstünlüğü konusunda yaptığı konuşmaya eşdeğerdir.

Başkan, aynı zamanda Kurul’un da Başkan’ıdır. Bu kapasitede, yargıçların başıdır. Karar verecekleri konular hakkında tarafların bilgisi dışında ya da taraflara kapalı hiçbir bilgiye sahip olmamalıdır. Bir anlamda, kendini idari anlamda amiri olduğu Kurum’dan soyutlayabilmelidir. Çünkü, yargıçlar kurulunun başı olarak bir anlamda yasamanın başı konumunda görev yapmaktadır. Kararları başka olaylara ışık tutacak niteliktedir.

Bir benzetme yaparsak, Kurul’un Başkanı duruma ya da konun geldiği aşamaya göre, yargının, idarenin ve yasamanın başkanı durumundadır. Bu açıdan çok nazik bir konumdadır.

GELENEK OLUŞTURMAK

Bu nazik konum henüz ne siyasi kadrolarda ne de kamuoyunda iyi anlaşılmış değildir
. Konunun anlaşılmaması yalnızca Rekabet Kurumu’nda değil, daha bir çok bağımsız denetleme ve düzenleme kurumunda da söz konusudur.

Bu kurumlar devlet idaresine daha çok yeni girdiler. Hiçbirisi ihtiyaç duyduğumuz için bizlerin iradesiyle oluşmadı. Çeşitli nedenlerle ve yollarla başkaları bizden bu kurumları oluşturmamızı istediler. Dolayısıyla, kuruluşunda da, oluşumunda da, bu kurumlarda çalışacakların atamalarında da çok acemilik çektik. Acemiliklerin bir kısmı hoş görülebilecek acemiliklerdi. Bir kısmı ise, siyasilerin dümeni kaybetme endişelerinden kaynaklandı.

Rekabet Kurumu ve bağımsız diğer kurumların kendilerinden beklenen işlevi yerine getirebilmeleri için idarecilerinin çok daha fazla çaba harcaması gerekmektedir. Geleneksel idareci tavrı içinde, önemli olan atayanlara hoş görünmek değil, işin gereğinin öne çıkmasıdır. Ancak bu şekilde, bu çeşit kurumlar içinde gelenekler oluşacaktır. Hükümetlerin gündemi bu kurumların gündemi olmamalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları