ANKETLERE göre, ekonomide ileriye dönük beklentiler iyi. Gerçekten de, geçmişte enflasyon hedefi yüzde 20 dendiğinde, enflasyon beklentileri yüzde 30’un üzerindeydi.
Şimdi, enflasyon hedefi yüzde 8 dendiğinde, beklentiler yüzde 8-10 arasında değişiyor.
Son ankete göre, tüketici fiyatlarındaki yıl sonu enflasyon beklentisi hedefin 0.2 puan üzerinde. Enflasyonda hedef ile beklentiler arasındaki marj azaldı. Marjın azalmasının gerçekten anketlerin söylediği kadar olup olmadığını bilmiyoruz. Çünkü, enflasyon beklentileri konusunda, anketlere verilen cevaplarla ekonomik birimlerin aldıkları iktisadi kararlara baz olan düşünceleri farklı olabilir.
Makro ekonomik verilerden, hedefle beklentiler arasındaki marjın azaldığı belli oluyor. Bir başka deyişle, enflasyon konusunda ileriye dönük olarak verilen hedeflerin kredibilitesi arttı. Bu artış Merkez Bankası’nın ekonomik birimler gözündeki kredibilitesiyle çok yakından ilgilidir. Bu anlamda, Merkez Bankası’nın söylediğini yapması konusundaki üzerinde hissetmesi gereken baskı artmaktadır.
TALEP YETERSİZLİĞİ
Enflasyon hedefiyle enflasyon beklentileri arasındaki fark azalsa da, reel faizler arzulanan düzeylere düşmekte zorlanmaktadır. Türk parası üzerindeki risk primi arzulanan ölçüde düşmemektedir. Enflasyonun geldiği yer itibariyle, Türk parası ile borçlanmak göreli olarak hala pahalıdır.
Geçen yıl Merkez Bankası dört kez ikişer puan kendi borçlanma faizlerini (çünkü Merkez Bankası piyasadan borçlanma durumundadır) indirmiştir. Büyük ölçüde devlet iç borçlanma senetlerinin faizleri de aynı paralelde düşmüştür. Ama, Türk Lirası mevduat faizleri ortalamada aynı paralelde düşmemiştir. Yıl içinde Merkez Bankası faizlerini 8 puan düşürdüğü halde, en çok talep edilen vadedeki mevduat faizleri 4 puanın biraz üzerinde düşmüştür. Yatırımcılar Türk parasına belli bir çekingenlik göstermektedir.
Geçen yılın aralık ayı başı verilerine göre, döviz mevduatlarının da dahil olduğu toplam mali sistem milli gelirimizin yüzde 61’inden yüzde 64’üne gelmiştir. Aynı şekilde, TL mevduatlarının milli gelir içindeki payı da yüzde 21’den yüzde 24’e çıkmıştır. Ama, bu rakam enflasyonun çok daha yüksek olduğu 2001 yılı sonunda yüzde 25 idi.
Bankacılık sistemi TL mevduat yaratmada göreli olarak zorlanmaktadır. Mali sistemin rahatlaması, bankaların kredileri artırması ve kredi faizlerinin nominal düşmesi yurt içinde TL mevduatlarının reel olarak artmasından çok döviz arzının (borçlanma yoluyla) artmasından ve yabancıların TL talebinden kaynaklanmaktadır. En azından, rakamlar böyle bir izlenim vermektedir. Dalgalı kur sisteminin yarattığı belirsizlikler yatırımcıları dövize yönlendirmeye devam etmektedir.
GÜVEN EKSİKLİĞİ
Döviz kurlarının artması yoluyla getiri elde etmenin söz konusu olmadığı bir ortamda yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatları artmaya devam etmektedir. Yani, yatırımcılar beklenenin tersine bir pozisyon almaya devam etmektedirler. Yalnızca bu gelişme yatırımcıların risk algılamasında henüz ciddi bir değişme olmadığını vurgulamaktadır. Döviz kurları düştüğü halde, yatırımcılar dövizden çıkmamakta, aksine döviz varlıklarının Türk parası cinsinden değerini sabit tutmaya çalışmaktadırlar.
Türk parasına karşı yurt içindeki yatırımcıların belli bir güvensizliğinin olması ‘kriz hatıralarının’ henüz yeni olmasına ve ‘dalgalı kur sistemi’nin getirdiği belirsizliklere bağlanabilir. Bu güvensizliği üzerimizden atmadan reel faizlerin arzulanan düzeylere gelmesi zor görünmektedir. Çünkü, güven eksikliği, Türk parası üzerindeki risk priminin yüksek kalmasına neden olacaktır.