Petrol fiyatları dünya ekonomilerinde kaygı yaratıyor

DÜNYADA petrol fiyatları tarihi rekorlar kırıyor. Petrol fiyatının artması enerji maliyetlerinin genelde artması demektir.

Petrol ithalatçısı durumundaki ülkelerde enerji maliyetinin artması üretimi olumsuz etkilemektedir. Enflasyon kıpırdamaktadır. İşsizlik artmaktadır.

Avrupa uzun süredir tatmin edici bir ekonomik büyüme performansı sergileyemedi. İşsizlik çok yüksek. Üretimde verimlilik düşük. Birçok Avrupa ülkesi çalışma saatlerini artırmanın planlarını yapıyor. Emek piyasası daha esnek hale getirilmeye çalışılıyor.

Avrupa Birliği’ne on yeni üyenin katılmış olması Avrupa’nın zengin ülkelerine ek bir yük oluşturacak. Almanya ve Fransa gibi ülkelerde bütçe açıkları Avrupa Birliği sınırlarının üzerine çıktı. Bu ülkeler bütçe açıklarını kontrol etmekte zorlanıyorlar. Sosyal güvenlik sistemi orada da en büyük sorunlardan biri. O nedenle, çalışanı cezalandırıp çalışmayanı ödüllendiren sosyal güvenlik sistemi yeniden yapılandırılıyor.

Bütün bu sorunların üzerine, petrol fiyatlarının varil başına 40 doların üzerine çıkıp 50 dolara kadar çıkabileceği beklentisinin yaratılmasıyla Avrupa ülkeleri çok daha zor ekonomik şartlarla karşı karşıya kaldı. Uzun süre Avrupa’da faiz oranlarının düşüp ekonomik canlanmanın başlayacağı beklentisi varken, şimdi petrol fiyatlarındaki artıştan kaynaklanan enflasyonla mücadele gündeme girdi.

Enflasyonla mücadele edebilmek için Avrupa’da faizlerin artması gündeme gelebilir. Yeni oluşan şartlarda, Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) yeni bir kuruluş olması bu konuda ek belirsizlikler de yaratmakta. Enflasyonla mücadele kapsamında AMB ilk ciddi sınavını verecek. Enflasyon konusunda itibar kazanabilmesi için AMB’nın para politikasında gereğinden fazla tutucu davranması beklenebilir. Benzer bir durum Japonya için de söz konusu olabilir.

Bu şartlarda, kısa dönemde Amerika Birleşik Devletleri ekonomisi hariç, dünyanın gelişmiş ekonomileri yeniden enflasyon ortamında üretim düşmesi (resesyon) ve daha yüksek işsizlikle karşılaşabilirler. Stagflasyon denen sorun yeniden gündeme gelebilir.

1970’lerdeki petrol şokları döneminde Bundesbank (Almanya Merkez Bankası) gelişmiş ülkeler arasında en başarılı merkez bankalarından biriydi. Aynı başarı elbette AMB’ndan da beklenecektir. Bu kez, Avrupa’daki gelişmiş ülkelerin maliye politikaları da sorunları çözüme kavuşturacak bir yapıda olmak zorundadır. Avrupa’da savsaklanan yapısal reformların devreye girmeleri beklentileri olumluya çevirmek açısından daha da önem kazanmıştır.

Kısa dönemde ise, petrol fiyatlarının yeniden varil başına 30 doların altına inmesinden başka dünya ekonomilerinin rahatlatacak bir neden görünmüyor.

Petrol fiyatları bizde de sorun olabilir

TÜKETTİĞİ
petrolün büyük bir kısmını ithal etmek durumunda olan Türkiye’de de petrol fiyatlarının fırlaması sorunlar yaratabilecektir. Bizdeki sorunu farklı kılan taraf enflasyonla mücadelenin daha başında olmamızdır.

Petrol fiyatlarındaki artış akaryakıt fiyatlarına biraz yansımıştır. Artış devam ettiği sürece akaryakıt fiyatlarının artması normal karşılanmalıdır. Dolayısıyla, enflasyon, hem petrol ürünlerinin fiyatlarının artmasıyla doğrudan hem de bu ürünleri kullanan imalatlardaki maliyet baskısıyla dolaylı olarak olumsuz etkilenecektir.

Yüzde 10 civarına inen enflasyonda, beklentilerin katılığı nedeniyle bir duraksama olabileceği beklenirken, enflasyonun daha fazla düşemeyebileceği yönündeki beklentiler artan petrol fiyatlarıyla güçlenebilecektir. Dolayısıyla, enflasyonla mücadeledeki kararlılık konusunda şüphe yaratıcı davranışlardan kaçınmanın önemi şimdi daha da artmıştır.

Enflasyonla mücadele edildiği görüntüsü vermek için petrol ürünlerinden alınan vergilerin düşürülmesiyle akaryakıt fiyat artışlarını önleme politikası faydadan çok zarar getirebilecektir. Petrol fiyatlarının artmasıyla ekonomik büyümede birkaç puanlık azalma aslında Türkiye ekonomisi için faydalı dahi olabilecektir.

Kamu kesimi gelirlerinden feragat ederek yurt içinde petrol ürünlerinin fiyatlarının artmamasına çalışmak orta dönemde sıkıntı yaratabilecek bir uygulamadır. 1970’li yıllardaki petrol şokları döneminde Türkiye böyle bir strateji izlemiştir. O dönemde, şartlar bugünkünden farlı da olsalar, petrol fiyatlarındaki artışın olumsuz etkileriyle en iyi mücadele eden ülkelerden biri Almanya idiyse, en kötü mücadele veren ülkelerden biri Türkiye olmuştu. Aynı hatayı tekrarlamak gerekiyor.

Yükselen piyasaların bazıları daha riskli

PETROL
ihraç eden ülkeler için petrol fiyatlarının artması bu ülkeler için arayıp da bulamayacakları bir fırsat yarattı. Yükselen piyasalar (emerging markets) olarak adlandırılan ülkeler içinde Meksika ve Rusya şimdi böyle bir durumda. Petrol fiyatlarındaki tarihi artışların sayesinde, iki ülkede de ekonomik performans beklentilerin çok üzerinde seyrediyor.

2000’li yılların başlarında büyüme konusunda zorluklar yaşayan Meksika’da ekonomik büyüme yeniden yüzde 4’lerde bekleniyor. Cari işlemler açığı milli gelirlerinin yüzde 2’sinin altına geriledi. Dış borç stoku milli gelirlerinin yüzde 25’i civarında istikrara kavuştu. Enflasyon 2000’li yıllardan hemen önce çift haneliyken, yüzde 4’lere kadar geriledi. Reel faizler yüzde 3-4 civarına düştü.

Rusya’da da durum çok farklı değil. Ekonomik büyüme yüzde 7 civarına çıktı. Enflasyon yüzde 20’lerden yüzde 10’a geriledi. Cari işlemler dengesi milli gelirlerinin yüzde 5’inden daha yüksek bir düzeyde fazla veriyor. Buna rağmen, Rusya ciddi bir sermaye akımı çekiyor.

Aynı anda, Rusya’da küçümsenmeyecek bir sermaye kaçışı yaşanıyor. Bu yıl 8.5 milyar dolara civarında sermaye kaçışı olduğu söylense de, döviz rezervlerinin düzeyi yeni rekorlar kırıyor. Kamu sektörü finansman dengesi artıda. Bankalar arasındaki gecelik faizler yüzde 1’in altına düştü.

Madalyonun diğer yüzünde petrol ithal etmek durumunda olan yükselen piyasalar var. Türkiye’nin de içinde olduğu bu grup hem petrol fiyatlarının artmasıyla üretimde ek bir maliyet üstlenmek durumundalar, hem de gelişmiş ülkelerdeki faizlerin artma olasılığının artışıyla borçlanmaları daha pahalı olabilecektir.

Bu grup ülkelerin risklerinin arttığı beklentisinin güçlenmesiyle, bu ülkelere giden sermaye akımları yavaşlayabilecektir. Dünya ekonomilerindeki risklerin artmasıyla uluslararası sermaye yine anavatanlarına dönme eğilimine girebilir. Yani, ülkeler arası sermaye akımları yavaşlayabilir.

Sermaye akımının yavaşlamasından etkilenecek ülkeler arasında Güneydoğu Asya ekonomileri, Avrupa Birliği’ne giren yeni ülkeler ve Türkiye sıralanabilir.

Petrol fiyatlarının daha makul düzeylere düşmesi herkesi sevindirecektir. Çünkü, petrol fiyatlarının artmasına sevinen Meksika ve Rusya gibi ülkeler uluslararası şartların bozulmasıyla olumsuz yönde de etkileneceklerdir.
Yazarın Tüm Yazıları