DÜN hiperenflasyona girerken para arzınınenflasyon kadar artmadığını, ama kurların fırladığını yazdım.
Hiperenflasyondan çıkarken de, enflasyon düştüğü halde, para arzı artışının hızla devam ettiğini, kurların ise oynamadığını, hatta nominal olarak düşebildiğini vurguladım.
Enflasyon parasal bir olgudur. Çok para basılırsa, yüksek enflasyon olur. Ama, bir noktada, enflasyonun geldiği noktada para arzını artırmak da mümkün olmayabilir. Çünkü, basılan paraya talep olmaz.
Para arzının artması halkın o para cinsinden mevduat yapması ve yatırımcıların da o para cinsinden kredi almasıyla mümkündür. Çok basılan paraya talep düştüğünde, tasarrufçu birikimlerini o para cinsinden tutmamaya, yatırımcı da ihtiyacı olan kredileri o para cinsinden almamaya başlar. Bu dönemleri bizde yaşadık, hala da yaşıyoruz.
ENFLASYON DÜŞERKEN
Enflasyon, paranın mal ve hizmetler karşısındaki değerinin düşmesidir. Dolayısıyla, mal ve hizmetleri satın alabilmek için giderek daha yüksek fiyat ödemek durumunda kalınır. Değeri düşen paraya talep azalır. Paranın elde tutma maliyeti artar.
Para basılması mutlaka para arzının artacağı anlamına gelmeyebilir. Basılan para mevduat ve krediye dönüşmez. Basılan paralar değeri daha istikrarlı paraya dönüşür. Yani, döviz talebi artar. Mevduat ve krediler değeri istikrarlı paralar cinsinden artarken, çok basılan para günlük harcamalarda kullanılmaktan başka işe yaramaz. Doğal olarak, kurlar fırlar. Çünkü, yabancı paralara talep artar.
Enflasyondan çıkıldığında ise tam tersi durum yaşanır. Paranın mal ve hizmetler karşınında değerinin eskiye göre çok daha yavaş düşmesiyle paraya olan talep artar. Eskiden döviz cinsinden olan mevduat ve krediler yerli yaraya dönüşmeye başlar. Yeni para basılmadan dahi, mevduat-kredi zinciri para arzını artırmaya devam ederken enflasyon düşer, Döviz talebi düşüp kurlar gerilemeye başlar. Bir başka deyişle, mali servetin parasal dağılımı yerli para lehine değişir. Bu olgudan kaçabilmek mümkün değildir.
Biz teknik anlamda hiperenflasyon yaşamadık. Dolayısıyla, uç noktalarda bir deneyim kazanmadık. Ama, enflasyonun bütün kötülüklerini bolca yaşadık.
Birinci Dünya Savaşı sonunda bazı Avrupa ülkelerinde yaşanan hiperenflasyon deneyiminde altı ay ile bir yıl içinde enflasyon ivme kazanıp hemen ardından bir yıl ile on sekiz ay içinde fiyat istikrarı yeniden tesis edilebildi. Yani, deneyim göreli olarak kısa sürdü.
VERİMLİLİK
Bizde enflasyon göreli olarak yavaş çıktı. Yüksek düzeylerde otuz yıla yakın salındı. Şimdi, fiyat istikrarını tam olarak yakalamak büyük bir olasılıkla üç-dört yıl sürecek. Dolayısıyla, enflasyondan çıkarken yaşananlar üç-dört yıl sürebilecek. Bir anlamda, hiperenflasyon yaşamış ve fiyat istikrarını yakalamış ülkelere göre, işimiz çok daha zor. Sermaye hareketlerinin serbest olması bir anlamda işimizi zorlaştıran bir başka unsurdur.
Bu dönemde Merkez Bankası para basmasa da, mevduat-kredi zinciri içinde para arzı enflasyon yaratmadan artacak. Yabancı mali sermaye girişi yaşanacak. Döviz kurları ise enflasyon paralelinde artmayacak. Bugüne kadarki gözlemlerimiz de zaten bu yönde oldu.
Enflasyonla mücadelenin başarı şansı geçiş dönemindeki zorluklarla mücadele edebilme gücüyle paraleldir. ‘Her şey iyi de, kurlar da enflasyona paralel yükselsin’ yönündeki istekler aslında artan para talebini görmezlikten gelip talep edilenin üzerinde para basmayı istemektir. Yani, enflasyonla yaşama özlemidir.
Yaşanan sıkıntıları aşabilmenin tek yolu ise üretimde verimliliği artırmaktır. Enflasyon kadar artmayan kurlar nedeniyle azalan rekabet gücü ancak verimlilik artışı ile karşılanabilecektir. Bu yapılamadığında, enflasyonsuz yaşamak da mümkün olmayacaktır.