ANLAMAKTA güçlük çeksek de, değiştiremeyeceğimiz bazı gerçekler var. Ekonomik istikrarın sağlanacağına yönelik beklentiler güçlendikçe, paramız değer kazanacaktır. Diğer şartların yanında, kurlarda istikrar sağlanabildiği ölçüde ekonomik istikrarın kalıcı olarak tesisi mümkün olacaktır.
Bu gerçeği değiştirmek mümkün değildir. Dış ticaretten sorumlu Bakan’ın döviz kurlarının düzeyini beğenmemesi durumu değiştirmez. Yılın ikinci yarısında kurların artacağı kehanetinde bulunması da kurların artmasını arzulayanlar açısından ciddiye alınacak bir müjde değildir.
Arada bir siyasi şahsiyetlerin kurlar konusunda kehanette bulunması ‘siyasi sevimlilik’ adına yapılıyorsa, çok büyük bir yanlış yapılmaktadır. Çünkü, bu çeşit beyanatlar belirsizlikleri artırmakta, ekonomik birimlerin beklentilerini çarpıtmaktadır.
2000 yılındaki hükümet istikrar programını sahiplenmemiş görünerek bu yola çok saptı. Sonunda, ekonomi ellerinde kaldı. Belirsizliklerin artması ve beklentilerin çarpıtılması ekonomik istikrardan beklenen nimetlerin elde edilmesini geciktirmektedir.
MÜDAHALE
Geçen hafta bir dolar 1.3 YTL’ye yaklaştığında, Merkez Bankası döviz piyasasına doğrudan müdahalede bulunarak kurların daha fazla düşmesini engellemeye çalışmıştır. Müdahalenin nedeni olarak döviz piyasasındaki dalgalanmaların önlenmesinin amaçlandığı vurgulanmıştır. Halbuki, kurlar dalgalanmıyordu. Açıkça, kurlar düşüyordu. Dalgalanma iki taraflı olur. Halbuki, döviz piyasasındaki hareket son dönemde tek taraflıydı.
Aksini iddia etse de, çok doğal olarak Merkez Bankası’nın kurların düzeyi üzerinde bir fikri vardır. Müdahale ettiğine göre, kurların son günlerde geldiği düzeyi Merkez Bankası beğenmemiştir.
Farklı şekilde ifade edilse de, müdahalenin amacı, olmayan dalgalanmayı azaltmak değil, dolar kurunun 1.3 YTL’nin altına gelmesini önlemek olmuştur. Bu gerçeğin açıkça ifade edilmesi büyük bir olasılıkla piyasalar açısından çok daha verimli olacaktır. Beklentilerin doğru oluşturulması açısından çok daha faydalı olacaktır.
‘Dalgalı kur rejimi’ ilkesine uymadığından bu gerçeğin açıkça ifade edilmesinden kaçınılmaktadır. Ama, gerçek değişmemektedir.
DÜŞÜŞE DEVAM
Türkiye ekonomisinin düşen kurlarla mücadelesi ancak üretimde verimliliğin artırılması yoluyla olacaktır. Üretimde verimliliği artıramayanlar çok zorlanacaklardır. Kurların düşmesi aynı zamanda verimlilik artışının gerçekleşmesini de zorlayacaktır. Bu süreçten kaçış yoktur. Paramızın değer kaybedebileceği beklentilerini oluşturmaya çalışmak süreçten kaçış değil, ekonomik istikrardan fedakarlık etme anlamına gelir.
Paramızı çok sevmiyoruz. Paramızın değer kazandığı dönemlerde şikayetlerimiz artıyor. Değeri artan parayla nasıl yaşayabileceğimizin hesabını yapacağımıza, paramızın değerini düşürmeyi yeğliyoruz. Bu tavrımız, iktisadi açıdan, ekonomik istikrarın aslında bizler için öncelikli olmadığı izlenimini veriyoruz.
Kim ne derse desin, 2005 yılı 2004 yılından makro ekonomik göstergeler açısından iyi bir yıl olacaksa, YTL, dolar ve Euro’dan oluşan sepete göre reel bazda değer kazanmaya devam edecektir. Bunun aksini gerçekleştirmeye çalışmak 2005 yılında bizleri 2004 yılını arar duruma sokacaktır.
Bütün bunlar işimize gelmeyebilir. Ama, gerçek budur.