Para politikasında üç hata

Son yirmi beş yıldır gelişmiş ülkelerdeki para otoriteleri üç önemli hata yapıyorlar.

Bu hatalar son yıllara kadar konjonktür nedeniyle olumsuz sonuçlar doğurmamıştı. Ama, konjonktür değişince, bazı uygulamaların hata oldukları daha iyi anlaşılmaya başlandı.

Bu hataların oluşumunda hem uygulamada hem de entelektüel katkılar açısından başı Amerika çekti. IMF de benzer bir yaklaşım sergiledi. Dolayısıyla, IMF’nin doğrudan etkileyebildiği gelişmekte olan ülkelerdeki para otoriteleri de benzer hataları yaptılar. Şimdi, az ya da çok, herkes bu hataların olumsuz sonuçlarını görmeye başladı.

Neydi bu hatalar?

ŞOK KURAL TANIMAZ

Ortodoks para politikası yaklaşımından giderek uzaklaşıldı
. 1970’lerde başlayan finansal araçların çeşitlenmesi de para otoritelerinin hata yapmalarına katkı yaptı. Para otoriteleri enflasyon baskılarını ölçmede ve enflasyon beklentilerini yönlendirmede "para arzı" kavramını arka plana attılar. Öyle ki, enflasyon ya da fiyat istikrarının korunması tartışmalarından paradan söz edilmez oldu. Bu, birinci hataydı.

Para otoritelerinin piyasalarda alacağı tavırların tahmin edilebilir olması adına kurallar geliştirildi. "Ekonomide gerçekleşen üretim, potansiyel üretim düzeyinin ne denli altında kalırsa, para politikası enflasyon riski yaratmadan o denli gevşetilebilir" sonucu çıkarılabilecek kural bazlı para politikası popüler oldu.

Halbuki, ortodoks para politikası uygulamalarında ekonominin karşılaştığı şoklar belli kurallar içinde oluşmadığından (adı üzerinde, "şok" olduklarından) para politikasının alacağı tavrın da kurallara bağlanması, hatta bu kuralların analitik çerçevesinin kamuoyu ile paylaşılması çok gerçekçi değil. Teorik bazda uygulamanın kural bazında olmasını 1960’lı yıllarda Milton Friedman çok tartıştı. O dönemde de konjonktür buna izin veriyordu. Ama, uygulamada çok taraftar bulamadı. O dönemdeki Keynezyen iktisatçılar (başta Tobin) buna karşı çıktılar. Şimdi ise, kural bazlı para politikası uygulamalarına "neo-Keynezyen" yaklaşım deniyor. Kural bazlı para politikasını Keynezyenler sevmemişti, ama neo-Keynezyenler çok tuttu.

Ekonomide arz yönlü şok yaşandığında kural bazlı para politikası uygulamaları fiyat istikrarını kollamakta yetersiz kalıyor. Hatta, fiyat istikrarının bozulmasına katkıda bulunuyor. Bu olgu 1970’lerde de yaşandı, şimdi de yaşanıyor. Para otoritelerinin ikinci yanlışı buydu.

Üçüncü hata para otoriteleri mal ve hizmet fiyatları enflasyonuna odaklanırken, varlık fiyatlarında oluşan enflasyona kayıtsız kalmalarıydı. Bunu yaparken, varlık fiyatlarındaki değişmelere de tümden kayıtsız kalmadılar. Varlık fiyatları düşerken, aynı şimdi olduğu gibi, para politikası varlık fiyatlarındaki düşüşleri durdurmaya yönelik tepki verdi. Ama, varlık fiyatlarındaki yükselişi seyretmekle yetindi. Halbuki, para otoritelerinin görevi bastığı paranın değerinin para dışındaki diğer değerlere göre istikrarını korumaktır. Özellikle varlık fiyatları enflasyonuna tepkileri simetrik olmalıdır. Aksi taktirde, para otoritesi namlusu kendine çevrilmiş silahı ateşleyen silahşor durumuna düşebilir. Şimdi de biraz öyle oldu.

İLETİŞİM

Bu hataları dünyanın tüm para otoriteleri az ya da çok yaptı
. Amerikan ekolü çok yaptı, Kıta Avrupası ekolü daha az yaptı denebilir. Ama, 1980’li yıllardan başlayarak genel kabul görmüş para politikası uygulamaları genelde bu hataları içerdi.

İletişimle beklentilerin yönlendirilebileceği öne çıktı. İletişimin para otoriteleri açısından çok önemli olduğu tartışılmaz. Ama, hiçbir zaman gerçekleşmelerin beklentiler üzerine yaptığı etki kadar etkili olamaz. Galiba, şimdi bu dördüncü hata yapılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları