AMERİKA’da başlayıp şimdi Avrupa’yı da daha yoğun tehdit etmeye başlayan finansal krizin para politikası yoluyla durdurulabileceği düşünüldü. Düşünülen olmadı. Şimdi, para politikası da sakatlandı.
Hatırlanacak olursa, Amerikan Merkez Bankası (FED) sıkça kısa vadeli faizleri indirdi. Olağan toplantılarda faizleri indirdi. Olağanüstü toplantılar yapıp faizleri indirdi. Sonuç değişmedi. Faizler indiği ile kaldı, kriz yayıldı ve derinleşti. Çünkü kriz, temelde güven kriziydi. Güven krizleri genelde para basarak çözülemiyor.
ŞİMDİ SIRA KİMDE?
FED para basıyor. Ama piyasaya giren yeni para, gerçekten paraya ihtiyacı olanlara ulaşamıyor. Çünkü FED’den para alan ya da alabilecek konumda olan kurumlar gerçekten paraya ihtiyacı olan kurumlara güvenmiyorlar. Ellerindeki paraları "acaba batar mı?" diye düşündükleri kurumlara kaptırmak istemiyorlar.
FED’in borç verdiği piyasada bazı günler faizler, FED’in hedef olarak belirlediği yüzde 2’nin çok altına düşerken, aynı gün bankaların birbirine uyguladığı kısa vadeli faizler (libor) çok yüksek (yüzde 10’a çıktığı günler oldu) olabiliyor. Aynı anda, FED piyasadan yüklü miktarlarda para çekebiliyor. Yani, gariplikler oluyor.
Bunun anlamı, yalnızca FED’in zordaki kurumlara yardım edemediği değil, para politikasının sakatlanmasıdır. Bir merkez bankasının elindeki tek tamir aracının kırılmasıdır. Bu gerçek görülmeye başlandı. Şimdi, FED devreden çıkmaya hazırlanırken, tasarruf mevduatı sigorta fonu (FDIC) devreye girmeye başladı.
Güven krizi kurban ister. Direndikçe, kurbanların sayısı artar, kurbanların cüssesi büyür. "Şimdi sıra kimde?" sorusu daha sık sorulmaya başlar. Çözüm, piyasalara bu soruyu sormaktan vazgeçirmekten başka bir şey olamaz. Amerikan İdaresi’nin gündeme getirdiği finansal kurumların ellerindeki kötü varlıkların satın alınması projesi, bu açıdan doğru bir yaklaşımdı. Ama, günlük siyasete kurban gitti. Bu haliyle, güven krizinin aşılmasını sağlayıp sağlayamayacağı belli değil. Başta da belli değildi. Ama şimdi daha da belirsiz hale geldi. Gecikme, önlemin tılsımını bozdu.
SIRA AVRUPA’DA
Sırada Avrupa var. Avrupa sorunun Amerika’ya özgü bir sorun olduğu inancındalar. Para politikası yoluyla sorunların aşılabileceğini düşünüyorlar. O nedenle de, Avrupa Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri düşürmesi bekleniyor. Halbuki, sorun bambaşka yerde.
Sorun, finansal kurumların, birbirlerine, hatta yatırımcıların (mevduat sahipleri dahil) finansal kurumlara güvenlerinin azalması ya da tamamen kaybolması. Güven kaybı mutlaka gerçek nedenlere dayanmak zorunda değil. Bilançosu çok sağlam bir finansal kurum dahi, bambaşka nedenlerle hisse senedi fiyatı düşmeye başladığında, müşterilerinin güvenini kaybedebilir. Özellikle, şimdi olduğu gibi, belirsizliklerin azamiye ulaştığı ortamlarda, bu olasılık çok daha yüksek olabilir.
Avrupa sorunu, şimdilik hafife aldığı izlenimi veriyor. Amerika’da durum göreli olarak iyiye doğru gittiğinde, Avrupa daha büyük sorunlarla karşılaşabilir. Çünkü, yatırımcılar "şimdi sıra kimde?" sorusunu daha yoğun bir biçimde Avrupa’da sormaya başlayabilirler. Başladılar bile. Dolayısıyla, Avrupa’da da kötü varlıkların yönetimi konusunda girişimlerin başlaması güven krizinin daha da yayılmasını önleyebilecektir. Bu açıdan bu hafta sonu önemli.