EKONOMİK sorunlara çözümler bulma konusunda kafalarımız hayli karışık. Olmayacak bir denge arzuluyoruz. Halbuki, her şeyden önce ekonomideki önceliklerimizi iyi tespit etmemiz gerekiyor.
İstiyoruz ki; ekonomik büyüme yüksek olsun; enflasyon düşük olsun; cari işlemler açığı tedirginlik yaratmasın; yatırımlar artsın; işsizlik düşsün; ihracat artsın; ithalat artmasın; üretimde katma değer yüksek olsun; döviz kurları enflasyonla paralel gitsin; faizler düşük olsun; kamu finansmanı dengede olsun; ücretler artsın; vergiler düşsün; emeklilik yaşı yükseltilmesin; sosyal güvenlik sistemine kesilen primler düşük kalsın; sağlık yardımları artsın; gelir dağılımı düzelsin.
Bunlar gibi daha birçok şey sıralayabiliriz. Ama, yok böyle bir şey.
Hiçbir ekonomi politikası bütün bu istekleri bir arada başaramaz. Önceliklerimiz olmalı. Politika önerilerimizi de bu öncelikler doğrultusunda oluşturmalıyız.
KİMLİK ARAYIŞI
2001 yılında Merkez Bankası Kanunu’nda yapılan değişikliklerle fiyat istikrarı (düşük enflasyon) yasal olarak öncelikli ekonomik hedef haline getirildi. Merkez Bankası bu hedeften sorumlu tutuldu. Bu alanda topluma hesap vermesi ilkesi getirildi. Dolayısıyla, enflasyon ve para politikası duruma göre öneri geliştirme seçeneklerinin dışına itildi.
Ekonomide ne yapılacaksa, para politikasının dışında seçenekler aranması gereği ortaya çıktı. Bu durumdan rahatsızsak, Merkez Bankası’nın politikalarını eleştirmeyi bırakıp Merkez Bankası Kanunu’nu yeniden değiştirmeyi düşünmeliyiz!
Yürürlükteki Merkez Bankası Kanunu ile yaşayacaksak, sorun diye gördüğümüz ekonomik gelişmelere para politikasının dışındaki ekonomi politikası araçları ile çözüm aramak zorundayız. Çözümü bulurken de fiyat istikrarı hedefini göz ardı edemeyiz. Çünkü, fiyat istikrarı hedefi yer ve zamana göre değişebilen hedef olmaktan çıkarılıp yasal bir zorunluluk haline getirildi.
Galiba, konunun bu yanı ile pek aynı fikirde değiliz. Durumu kabullenemiyoruz. Yasa kağıt üzerinde kalırken, bizlerin aklı farklı çalışıyor. Çünkü, hangi sorun olursa olsun, çözümleri genellikle faizlere ve kurlara dayandırıyoruz. "Biraz enflasyondan zarar gelmez" anlayışıyla aslında yer ve zamana göre önceliklerin değişebileceğini ima ederek Merkez Bankası’na siyasi bir kimlik yakıştırmaya çalışıyoruz. Konunun en tehlikeli tarafı da bu.
FİKİR BİRLİĞİ İÇİN
Oturup yeniden düşünmek durumundayız. Fiyat istikrarı olmadan tüm ekonomik isteklerimizi bir arada gerçekleştirebilir miyiz? Yürürlükteki yasa bu sorunun yanıtının olumsuz olduğu anlayışıyla gündeme gelmişti. Çünkü, yasa çıkmadan evvelki otuz yılda fiyat istikrarı olmadan ekonomide hiçbir şey başarılamayacağını yaşayarak görmüştük. Hatta, fiyat istikrarı olmadan işlerin daha da kötüye gittiğinin farkına varmıştık.
Şimdi toplum olarak yeniden farklı düşünüyorsak, çözüm Merkez Bankası’na fiyat istikrarını dışlama anlamına gelecek politikalar önermek değil, olası sonuçlarına da katlanarak Merkez Bankası’nın Kanunu’nu değiştirmektir.
Önceliklerde anlaşamadığımız takdirde, çözümlerde de fikir birliği içinde olmak olanaksız gibi görünüyor.