ÜST düzey kamu görevleri içinde en tahmin edilebilir atama merkez bankalarında olur. Çünkü, merkez bankalarının görev ve sorumlulukları yasayla çok açık bir biçimde belirtilmiştir. İktidarların merkez bankasını ele geçirme gibi bir niyetleri en azından kağıt üzerinde olamaz.
Niyet ne olursa olsun, görünüşte, merkez bankasına atamalar dikkatli ve piyasaların beklentilerine paralel yapılır. Kamuoyu önünde kağıt üzerindeki bağlantısızlık uygulamada da geçerliymiş gibi bir hava yaratılır. Aksi bir davranış hükümetler için bindiği dalı kesmektir.
Türkiye’de ise Merkez Bankası Başkanı atamaları hep sorun olmuştur. Olmaya da devam etmektedir. Yasası değişip Merkez Bankası’nın görev ve sorumlulukları çok daha açık bir biçimde ifade edildiği halde, sorun devam etmektedir. O halde, yasa kağıt üzerinde kalmaktadır. Paylaşılamayan bir şeyler var demektir.
ESKİLER
Türkiye’de Merkez Bankası Başkanlarının başını ya krizler yemiştir ya da hükümetler. "Artık yoruldum, köşeme çekileceğim" diyerek bu konumdan ayrılan hiç kimse bilmiyorum. Hükümetlerin güdümünde kalındığında kriz çıkar, hükümet Merkez Bankası’ndan uzak tutulduğunda, Başkan gider.
1970’lerde Merkez Bankası Başkanları kahvehane kavgalarını aratmayacak yöntemlerle değiştirilirdi. O dönemde, hükümetler Merkez Bankası’nı ele geçirmeyi yazılı olmayan hükümet programlarının birinci maddesi yaparlardı. Programlarında uydukları tek madde de bu olurdu. Enflasyon da bu davranışa uygun gelişirdi.
1980’lerin ortasında göreli olarak daha uygar bir biçimde Merkez Bankası Başkanlığı el değiştirdi. Ama, o değişimin de ardında 1986 yılının başında yaşanan mini devalüasyon krizinin etkisi azımsanamaz.
1990’ların ilk yarısında hükümetin zorlamasıyla görevi bırakan Başkan’ın ardından, önce eski Başkan’ın kamuoyu önünde yıpratılması talep edildi, kabul görmedi. Ama, Merkez Bankası’nın eli-kolu bağlandı. 1994 Krizi’nin çıkmasıyla o Başkan da gitti. Yenisi Banka’yı hükümete teslim etti.
1990’ların ikinci yarısında Merkez Bankası’nın yeni Başkanı’nı seçmek de bugünkü kadar komik oldu. Tek fark, komiklikler kamuoyu önünde değil, kapılı kapılar ardında yapılıyordu. Komiklikler sonucunda göreve gelen Başkan 2001 Krizi ile gitti.
YENİLER
Kriz idaresi içinde Merkez Bankası’nın konumu yasayla sağlamlaştırıldı. Yasasına sahip çıkan yeni Başkan kamuoyundan güvenoyu aldı, ama hükümetten alamadı. Onun da başını hükümet yedi denebilir. Şimdi yeni bir Başkan aranıyor. Eski eğilimler devam ederse, yeni Başkan’da yeni bir kriz nedeniyle gidebilecektir.
Asaleten Başkan olacağı söylenen kişi vekaleten işbaşındayken, asaleten bu göreve gelemeyeceğini çok farklı kanallardan öğrendi. Bu kişiyi bir hükümet ancak bu şekilde yıpratabilirdi. Yıpratmada çok başarılı olundu. Bu aşamada, Başkanlığa vekalet edenin asaleten eski görevini yürütebilmesi dahi hem kendi açısından hem de Banka’nın ciddiyeti açısından büyük bir soru işaretidir.
Yeni isimler ortaya atıldı. Piyasada Merkez Bankası Başkanlığı için toto oynanıyor. 1990’ların ikinci yarısında da kapılı kapılar ardında sahneye konan komiklikler sırasında da toto oynanırdı. Toto oynanıyorsa, hükümetin de kimin Merkez Bankası Başkanı olacağı konusunda kesin bir fikri yok demektir.
Fiyat istikrarının tesisi ve devamı için Merkez Bankası ve para politikasının kurumsallaşması şarttır. Bugün sahneye konan komiklikler Merkez Bankası ve para politikasının itibarını yerle bir ettiği gibi, fiyat istikrarı konusundaki iyimser beklentileri yok etmektedir. Merkez Bankası’nı paylaşamayan iktidarların kriz çıkarma eğilimleri fazladır.