Nasıl bir Rekabet Kurumu?

UZUN bir süre pazar günleri rekabet üzerine yazılar yazdım. Amacım, okuyucuları genel olarak rekabet konusunda aydınlatmak ve ülkemizde rekabet bilincinin oluşturulmasında küçük bir katkı yapmaktı.

Genel değerlendirmelerin yanında, ülkemizdeki rekabetin sağlanması konusundaki yapılaşmanın tartışılması da önemlidir.

Ekonominin çeşitli sektörlerinde rekabetin oluşması, korunması ve geliştirilmesi görevi Rekabet Kurumu adında hükümetlerden bağımsız bir kuruma verilmiştir. İhtiyaç duyduğumuzdan değil, Gümrük Birliği nedeniyle Avrupa Birliği’nin bizi zorlaması nedeniyle böyle bir kuruma sahip olduk.

Türkiye’de Rekabet Kurumu’nun oluşturulması Avrupa ve Amerika’daki örneklerden esinlenerek gerçekleştirilmiştir. Bir anlamda, Batı kültürlerinden esinlenilmiştir. Uygulamada elbette kültür farklılıklarından da kaynaklanan farklar vardır.

BİRÇOK ŞAPKA

Bir rekabet otoritesinin en önemli özelliği siyasetten bağımsız, teknik bir kurum olmasıdır. İşlev gördüğü alan gereği, hem hukuk, hem de iktisat bu kurumun dayandığı iki önemli disiplindir. Hukuki temeli olmayan iktisadi yaklaşımların bir anlamı olmayacağı gibi, iktisat kurallarına aykırı hukuk düzenlemelerinin de bir anlamı olmayacaktır.

Dolayısıyla, rekabet otoritelerinde çalışanların bir kısmı hukukçu bir kısmı iktisatçı olacaktır. Zamanla, kurum içindeki hukukçular iktisat öğrenecekler, iktisatçılar da hukuk öğreneceklerdir. Üniversitelerimiz bu iki disiplini bir arada veren lisans üstü programlar geliştirip okuttuklarında, ülkemizdeki rekabet bilinci üç-beş adım daha ileri gitmiş olacaktır.

Dünyadaki genel eğilime bakarsak, rekabet otoriteleri, alışılmışın tersine, kendi alanlarına giren konularda hem yargıçtırlar, hem savcıdırlar, hem de polistirler. Bu nedenle, konulara yaklaşımları ve bağlantısız olmaları çok büyük önem taşımaktadır.

Kendi iradeleriyle ya da bir şikayet üzerine rekabet otoritesi en yüksek karar organı (Kurul) yoluyla piyasadaki bir olay ya da uygulamanın rekabet hukuku açısından incelemeye değer olup olmadığına karar verir. Bu aşamada, otorite, gözlenen olgunun ya da yapılan şikayetin rekabet açısından ciddiyetine bakar. Yeterince kanıt bulunduğunda, konunun incelemeye alınması kararlaştırılır. Bu aşamada, rekabet otoritesinin çeşitli organları arasındaki ilişkiler çok hassas bir noktaya gelmiştir.

İncelemeyi yapacak olanlar Rekabet Kurumu’ndaki çalışanlardır. Kurum’un en yüksek karar organı olan Kurul’dan aldıkları yetkiyle şirketlerde araştırma yapabilirler. Şirketin mahrem sayılabilecek dosyalarına ulaşabilirler. Yani, polislik yaparlar.

İnceleme sonuçlandığında, Kurum çalışanları savcı rolüne soyunurlar, Kurul üyeleri yargıç durumundadırlar. Konuyu ilgilendiren şirketler kendilerini avukatları yoluyla savunurlar. Aynı rekabet otoritesi içinde, savcılar ve yargıçlar aynı çatının altındadırlar. Hatta, yargıç durumdakiler en geniş anlamda bir çok açıdan savcı rolündekilerin amirleri durumundadırlar. Yani, ortada birçok şapka vardır. Şapkaların karıştırılması olasılığı çok fazladır.

HASSAS DENGE

Kısacası, hassas bir denge söz konusudur. Yargıçların doğru ve adalet ilkesine sağdık kalarak bir karara varabilmeleri için incelenmiş konu karara bağlanana kadar yargıç konumundakiler görev ve sorumluluklarını birbirine karıştırmamaları gerekir.

Bu yaklaşımın başında, Kurul üyelerinin konu hakkında kamuoyu ile paylaşılmayan hiç kimseyle hiçbir ilişkiye, sohbete, yazışmaya, kısacası iletişime girmemeli ilkesi gelir.

Tüm kültürler buna izin verirler mi diye sorulabilir. Örneğin, bir Başbakan Rekabet Kurulu Başkanı’nı arayıp siyasi sonuçları olan ve Kurum tarafından incelenmekte olan bir konu hakkında bazı sorular sorsa, ne olur?

Gelecek hafta devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları