HERKESİN faizlerin düşürülmesini beklediği bir dönemde piyasalar daha önce hiç de alışık olmadığı bir durumla karşılaştı. İşler iyi giderken, işlerin daha da iyi gidebileceği yönde işaretler varken, Merkez Bankası, gerektiğinde faizleri de artırırım diyerek ‘pişmiş aşa su kattı.’
Partide tam herkes daha da fazla sarhoş olmaya hazırlanırken, masadaki şişelerin kaldırılabileceği olasılığı belirdi. Bu nasıl bir partiydi? Eskiden, ertesi gün ayağa kalkabilmek mümkün olmasa da, iş zıvanadan çıkana kadar içilirdi.
Avrupa Birliği yolunda işler iyi gidiyor gibi görünüyor. Enflasyon yaz aylarının verdiği mevsimsel ivmeyle de olsa aylık bazda eksi çıkıyor. S&P adındaki kredi derecelendirme kuruluşu beklenmedik bir anda Türkiye’nin kredi notunu artırdı.
Uzun süre Amerika’da faizlerin birden bire artırılıp uluslararası finans piyasalarının ciddi bir krize girebileceği korkusuyla yaşadık. Böyle bir durum olduğunda, Türkiye’nin de dış kredi bulması zorlaşacaktı. Yabancı mali sermaye Türkiye’den tamamen çıkma kararı alabilecekti. Ama, olmadı. Amerika piyasaları alıştırarak yavaşça faizleri artırıyor. Uluslararası finans piyasalarında rahatsız edici bir çalkantı olma olasılığı giderek azalıyor.
2004 yılı sonrasında IMF ile üç yıllık bir standby düzenlemesine gidileceği açıklandı. Her ne kadar hükümet bunu piyasalar istediği için yaptığını açıkladıysa da, ekonomide kötü bir şey olduğunda IMF’nin müdahale edeceği biliniyor. Yani, kılavuzumuz sağlam. Ekonomide hükümete güvenmesek dahi, IMF’ye güveniyoruz. İçkiyi fazla kaçırsak da, IMF gereğinde, önümüze iki asprin atar diye düşünüyoruz.
Cari işlemler açığı biraz yüksek, ama ülkeye döviz geldiğine göre, o da sorun değil. Zaten cari işlemler açığının büyük bir kısmı da ‘net hata ve noksan kalemi’ ile karşılanıyor. Yani, dışardan borç almıyoruz. Nereden geldiğini bilemediğimiz dövizlerle cari işlemler açığını karşılıyoruz. Bu alanda da, rakamların söylediği kadar yabancıya muhtaç değiliz.
O halde, yiyip içmeye devam edelim, vur patlasın, çal oynasın!
Hükümetin de iç talep büyümesini kesip zaten işsizliğin arttığı bir dönemde ekonomik büyümeyi frenlemesinin ne siyasi ne de ekonomik bir mantığı var! Üreticiler ve tacirler daha yeni hallerinden memnun olmaya başladılar. Birde istihdamı artırsalar, ekonomik hiçbir sorunumuz kalmayacak! O halde, ekonomiyi soğutma taleplerinin anlamı ne? Herhalde, Türkiye’nin gelişmesini istemeyen iç ve dış odaklar var!
Bu düşüncelerin hakim olduğu bir ortamda, sarhoş sayısının giderek arttığı bir davette, Merkez Bankası çok ciddi bir uyarı yaparak sarhoşlar ordusuna katılmadığını gösterdi. Fazla içip sarhoş olmayın dedi. Elindeki ekonomi politikası araçlarının etki sınırlarının farkında olarak enflasyon riskinin arttığı anda faizleri artırabileceğini beyan etti. Yani, piyasalara ‘çok sarhoş olmayın, ertesi gün ayağa kalkacak asprin dahi bulamayabilirsiniz’ dedi.
Piyasalar Merkez Bankası’nın bu beklenmedik çıkışından çok hoşlanmadılar. Hatta, eski bir raporun yeni olumlu gelişmeler karşısında güncellenmeden yayınlandığı dahi iddia edildi. Bir anlamda, mali piyasalar, Merkez Bankası’nın içinde oldukları oyunda ‘takım oyuncusu’ rolü takınamayabileceğini henüz içlerine sindiremediler. Sindirmeleri zaman alacak.
Şaşırtıcı açıklamasıyla Merkez Bankası piyasaları kötüye hazırlama çabası içindedir. Bu çaba, ileride Merkez Bankası faizleri artırma durumunda kaldığında, yükselen faizlerin olası olumsuz etkilerinin çok daha az olmasına neden olacaktır.
Düşük enflasyona alışacağımız gibi, Merkez Bankası’nın bu çeşit tavırlarına da alışacağız. Merkez Bankası doğru yapıyor. Biz, doğruyu algılamakta zorlanıyoruz.
Derecelendirme şirketleri de şaşırtır
HAFTA içinde S&P Türkiye’nin kredi notunu artırdı. Bazı risklere dikkat çekti. Ama, gelinen noktanın altı ay öncesine göre daha iyi olduğu vurgulandı. Türkiye ekonomisini geçmişe göre daha az riskli ilan etti.
S&P’nin değerlendirmesinin zamanlamasında üç olay önemli rol oynadı.
Birincisi, Avrupa Birliği ile ilişkilerin iyi gitmesiydi. Bir şekilde, Türkiye’nin tam üyelik için bir tarih alması olasılığı arttı. En azından, aksine bir işaret alınmadı.
İkinci olay Türkiye’nin IMF ile üç yıllık yeni bir standby düzenlemesine gitmeye niyetli olduğunu açıklamasıydı. Bu açıklamayla mali piyasalar rahatlatırken, S&P gibi kuruluşlar açısından, AB ve IMF Türkiye’nin riskini azaltıcı bir rol oynadı. Yani, AB ve IMF Türkiye ekonomisinin yakın geleceği için önemli bir teminat rolü oynadı.
Üçüncü olay tasarruf mevduatları üzerindeki sınırsız devlet güvencesinin sınırlandırılmasıydı. Güvencenin sınırlandırılması mali piyasalarda hiçbir olumsuzluk yaratmadı. Yeni rejime sorunsuz geçilmesi S&P’nin ekonomiye olan güvenini arttırdı.
S&P’nin beklenmedik not artırımından bir gün sonra bir diğer kredi derecelendirme şirketi Moody’s not artırımının gerekli olmadığını vurguladı. Şimdiki kredi notunun Türkiye’yi olduğundan daha fazla riskli göstermediğini açıkladı.
Bir derecelendirme kuruluşuna göre çok iyi gidiyoruz, diğerine göre küçümsenmeyecek riskler içindeyiz. Not artırımı için çok daha iyi olmalıyız. Hangisi doğru?
Bakış açısına göre, ikisi de doğru. S&P geriye bakıp gelişmeleri değerlendirerek not artırımına gitti. Yani, S&P geçmişi değerlendirdi.
Moody’s son dönemdeki gelişmelerin zaten şimdiki not içinde hesaba katıldığından hareketle, ufukta daha iyi olunacağına yönelik işaretler almadığını vurgulayarak notartırımının gerekli olmadığı sonucuna vardı.
Görüşler elbette değişebilir. Ama, kredi derecelendirme kuruluşları geçmiştekileri değerlendiren değil, gelecekteki olası gelişmeleri değerlendirmesi gereken kuruluşlardır. Bu anlamda, eğer S&P de ileriye bakan bir bakış açısına sahipse, mevduat garantisi sınırlanmadan bir değerlendirmeye gidip yatırımcıları mevduat güvencesinin sınırlandırılmasının olumsuz bir sonucu olmayacağını vurgulayarak rahatlatabilirdi.
Görüşleri ne olursa olsun, kredi derecelendirme kuruluşları ileriye bakmak durumundadırlar. Bu açıdan, S&P kredi notumuzu altı ay önce artırmalıydı.
İki farklı kuruluşun farklı değerlendirmelere gitmesinde aslında şaşırtıcı bir taraf yoktur. Yaptıkları açıklamaların inandırıcılığına göre, yatırımcılar birinin görüşlerine diğerininkine göre daha fazla ağırlık verecektir.
Konunun önemli tarafı bu çeşit kuruluşların ileriye dönük görüşleri genellikle gerçeklikten uzak olduğudur. Bu konudaki zayıflıklarını onlar da bildiğinden, çoğu zaman geçmişi değerlendirmek daha çok kolaylarına gelmektedir.
İleriye dönük değerlendirmeler yaptıklarında da, kredi derecelendirme kuruluşları saçmalamaktadırlar. Ayrıntılara girildiğinde, Moody’s kuruluşunun son açıklamalarının biraz amacını aştığı görülebilir.