Merkez Bankası’nın zararı para basmaktır

AÇIKLANAN yıl sonu hesaplarına göre, Merkez Bankası 2004 yılında da zarar etti. Zarar eden şirket zararlarını borçlanma yoluyla finanse eder.

Merkez Bankası’nın borçlanması, mutlaka banknot basımı yoluyla olmasa da, para basmasıdır. Dolayısıyla, merkez bankalarının zarar etmeleri para basmaları anlamına gelir.

Normal şartlarda merkez bankaları zarar etmezler. Çünkü, ülkede geçerli parayı basmak gibi çok önemli bir imtiyaza sahiptirler. Örneğin, bizim Merkez Bankası yaklaşık 8-10 yeni kuruşa mal ettiği bir banknotun üzerine 10-20-50 ya da 100 YTL yazarak piyasaya sürer. Kısacası, merkez bankaları çok yüksek kár marjlarıyla çalışırlar.

Kár marjı para basmadaki imtiyazlarından kaynaklanır. O nedenle de, sahiplik yapısı ne olursa olsun, merkez bankalarının kárları bütün dünyada temettü olarak devlete (hazineye) gider.

ERKEN İTFA

Bizim Merkez Bankası’nın zarar etmesi 2001 yılında üzerine gelen normal olmayan yüklerden kaynaklanmaktadır. Parayı basmıştır, ardından da bastığı parayı faiz vererek geri çekmek zorunda kalmaktadır. Yani, Merkez Bankası piyasaya borçlu durumda kalmaktadır. Halbuki, merkez bankalarının borçlarının çok büyük bir bölümü bastıkları banknot olmalıdır. Böyle olduğunda da, küçümsenmeyecek kárlar etmektedirler.

Merkez Bankası’nın geçen yıl da zarar etmiş olması, para politikası uygulamasında, düzeltmesi Merkez Bankası’nın elinde olmayan çok önemli bir sakatlığa işaret etmektedir. Merkez Bankası’nın para piyasasına borçlu olmaktan çıkarılmalıdır.

Kısa dönemde bu durumun yaratılması Hazine’nin Merkez Bankası’nın portföyünde bulunan devlet iç borçlanma senetlerini itfa etmesiyle olacaktır. Bir başka deyişle, Hazine, Merkez Bankası’na borçlu olacağına piyasaya borçlu olmalıdır.

Piyasa faizleri Merkez Bankası’nın Hazine bonolarından aldığı faizlerin yanında çok yüksektir. Dolayısıyla, kağıt üzerinde, Hazine’nin Merkez Bankası’na olan borçlarını erken itfa etmesinin Hazine’ye ek bir maliyeti olacaktır. Hazine’nin piyasa dışı borçlarını piyasadan borçlanarak kapatması piyasaya baskı yapacağından, faizlerin yükselmesi dahi söz konusu olabilecektir. Bu bakış açısından, Hazine’nin böyle bir uygulamaya gitmesinin ekonomik mantığı olmadığı düşünülebilir. Ama, bu düşünce makro ekonomik açıdan çok doğru değildir.

ETKİNLİK

Piyasaya borçlu durumda olan bir merkez bankasının para piyasaları üzerindeki etkinliği göreli olarak zayıftır
. Açık bir biçimde enflasyon hedeflemesi çerçevesinde para politikasının oluşturulacağı bir ortamda Merkez Bankası’nın para piyasaları üzerindeki etkinliğinin özel bir önemi vardır. Para piyasasına mahkum bir merkez bankasının kısa vadeli faizleri etkileme gücü de sınırlı olacaktır. Son üç yıllık deneyimlerimiz de bu yönde önemli işaretler vermektedir. Faizler üzerindeki risk primi Merkez Bankası’nın kendi faizlerine göre çok daha önemli bir değişkendir.

Bugüne kadar, finansman açıklarına Hazine’ye ucuz borçlanma olanakları arandığı için enflasyonu artırarak çözümler bulduk. Bundan sonra, finansman açıklarını makul düzeylere (enflasyon yaratmadan finanse edilebilecek boyutlara) çekerken, Merkez Bankası’nın elini de serbestleştirmek zorundayız. Aksi taktirde, Hazine odaklı (kolay borçlanmayı amaçlayan) politikalarla enflasyonu kalıcı olarak düşürmemiz mümkün olamayacaktır.

Merkez bankalarının kárları konusuna devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları