Merkez Bankası’nın verdiği dersin muhatabı yalnızca politikacılar değil

YENİ bir uygulama ile Merkez Bankası Başkanı belli dönemlerde Meclis’in Bütçe ve Plan Komisyonu’na ekonomik konularda brifing veriyor.

Bu uygulama para otoritesinin görüşlerini açıklaması için çok iyi bir platform oluşturmuştur. Bu platformda dinleyiciler ve soru soranlar politikacılar da olsa, söylenenlerin muhatabı tüm ekonomik birimlerdir.

Geçen hafta verilen brifingde en çarpıcı konu faiz düşüşü ve faizlerin ekonomideki işlevi idi. Başkan, Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesiyle reel faizlerin düşmesinin mümkün olamayabileceğini anlattı. Reel faizlerin düşmesi için çok başka etkenlerin devreye girmesi gerektiğini vurguladı.

Türkiye ekonomisinin istikrara kavuştuğunu iddia etmek için zaman henüz erken. Ekonomik istikrara ulaşmak için önemli adımlar atıldı. Önemli mesafeler alındı. Ama, daha atılacak çok önemli adımlar var. Alınacak çok büyük mesafeler var. Zafer şarkıları söylemek için henüz erken.

Söylenenleri herkes kendi yönünden yorumladı. Bazıları, bu lafları eden bir merkez bankasının kısa dönemde faizleri indirmeyeceğini düşündü. Diğerleri, söylenenler doğru ama, gelinen noktada birkaç puan faizlerin düşürülebileceği yönünde görüş bildirdiler. Merkez Bankası Başkanı’nın söylediklerine en ilginç tepki ‘Faizler iner, o politikacılara konuştu. Politikacılara konuşmak başka, piyasa gerçekleri başka’ şeklinde oldu.

Bu şekildeki bir tepki mali piyasalarda spekülatif dürtülerle yatırım yapma alışkanlığının henüz kırılmadığını göstermektedir. Mali piyasalarda her zaman spekülatif dürtülerle yatırım yapanlar olacaktır. Olmalıdır da.

Spekülatif dürtülerle hareket edenler de mali piyasaların dengelenmesi yönünde çok önemli bir işlev görürler. Ama, piyasanın çoğunluğu bizdeki gibi spekülatif dürtülerle hareket ettiğinde, dengesizlik ve oynaklık ekonominin diğer alanlarında da tahribat yapabilir. Söz konusu tepkilerin verdiği izlenim, Türkiye ekonomisinin bu alanda henüz kritik eğişi aşmamış olduğudur.

Aslında, Merkez Bankası Başkanı’nın ortaya koyduğu görüşlerin muhatabı yalnızca onu dinleyenler değil, Merkez Bankası’nın hareketlerinden etkilenebilecek herkestir. Bu söylenenlerden ders çıkarılamıyorsa, Türkiye’nin gideceği daha çok yol var demektir.

Konunun önemli bir boyutu bu çeşit yaklaşımların bankacılardan da gelmesidir. Bunca deneyimden sonra, bankalarımızın spekülatif eylemlerden kaçınması beklenir. Ama, görünen o dur ki, kár baskısı altında, bankalarımızın spekülatif iştahlarında henüz bir değişme gerçekleşmemiştir. Yalnızca bu gerçek ekonomide başlı başına bir risk unsuru olmaktadır.

Gerçeklere gözümüzü kapatamayız

EYLÜL
ayı dış ticaret rakamları açıklandı. Herhalde, moraller bozulmasın diye gazetelerimiz dış ticaret rakamları konusunda ya hiç haber yapmadı ya da sayfanın gözden kaçabilecek bir köşesinde küçücük yer verdi. Bu verileri açıklayan kurum da benzer dürtülerle açıklamasını piyasalar kapandıktan sonra yapıyor.

Gerçeklere gözlerimizi kapamakla gerçekler değişmiyor. Dış ticaret verileri çok önemli bir riske işaret ediyor. Dış ticaret açığı arttıkça Türkiye ekonomisinin dış borçlanma gereksinimi artıyor. Dış borçlanma gereksiniminin artması bir risktir. Kısa süre sonra, ciddi önlemler alınmazsa, artan dış borçlanma ihtiyacı bir tehdit haline de dönüşebilecektir. Biz gözlerimizi yumuyoruz, ama IMF de bu gerçeğin farkındadır. O nedenle bir takım kısa vadeli önlemler alınmasında ısrar ediyorlar.

Bazılarımız ‘dış ticaret açığı hız kesti’ gibi yorumlarda bulunsa da, rakamlar riskin giderek arttığını söylememektedir. İthalat patlaması devam etmektedir. Aylık ve yıllık bazda, ithalat artışı ihracat artışının üzerinde seyretmektedir.

Bu yılın eylül ayı itibariyle, dış ticaret açığındaki artış aylık bazda yüzde 36, üç aylık bazda yüzde 75 ve yıllık bazda yüzde 62 olmuştur. Son on iki aydaki dış ticaret açığı 32.6 milyar dolar olmuştur. Yılın son üç ayında dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemini göre ortalama yüzde 10 artsa, bu yılın tümünde dış ticaret açığımız 33 milyar dolar olacaktır. Büyük bir olasılıkla, gerçekleşme bu rakamın oldukça üzerinde olacaktır.

Dış ticaret açığının hız kesip kesmediğini anlayabilmek için grafiğe bakın. Siz karar verin. Bu aşamada, artık dış ticaret açığının artış hızının azalması değil, artışın durması önem kazanmıştır.

Yatırım malları ithalatı aylık bazda yüzde 36, ara mallar ithalatı ise yüzde 30 artmaya devam etmektedir. Yıllık eğilim olarak, yatırım malları ithalatındaki artışta çok az bir düşüş varsa da, ara malları ithalatındaki artışta önemli bir değişme yoktur. Sorunun aslı da budur. İç talep artışı ile ilgilenmek zorundayız.

Hazine

Ekonomik
olayları doğru yorumlayabilmek için ekonominin kurumlarını iyi tanımak gerekir. Ekonomi teorilerini bilmek önemlidir. Ama, ekonominin çalıştığı kurumsal yapıyı bilmediğinizde, ekonomik olayları salt ekonomi teorisiyle açıklamaya çalışmak havada kalan bir çabanın ötesine geçemez. Bizim gibi ülkelerde ders kitaplarının çoğu yabancı ya da tercüme olduğundan, ekonomi eğitiminin en eksik yönlerinden biri kurumsal yapının ihmal edilmesidir.

Liberal ekonominin devamlı takip edilmesi gereken en önemli iki kurumu Merkez Bankası ve Hazine’dir.

Üniversite yıllarında bizlere ekonominin kurumları diye Amerikan ekonomisinin kurumları ve bu kurumların yaptıkları anlatılırdı. Amerikan Hazinesi’nin borçlanma ihaleleri anlatılırdı. Halbuki, o yıllarda bizim Hazinemiz bankalardan zorla iç istikraz adı altında kol bükerek borçlanırdı. Merkez Bankası’nın Hazine bonosu üzerinden yaptığı açık piyasa işlemleri anlatılırdı. Halbuki, bizim Merkez Bankamızın portföyünde alıp satabileceği beş kuruşluk Hazine bonosu bulunmazdı. Kaldı ki, o dönemdeki Merkez Bankası Yasası ile açık piyasa işlemleri yapmak mümkün bile değildi.

Yıllarını Hazine’ye vermiş ve Hazine Müsteşarlığı’na kadar yükselmiş olan dostum Mahfi Eğilmez 1990’ların ortasında Hazine adında bir kitap yayınladı. Ekonomi değiştikçe, Hazine’nin işlevi ve hedefleri farklılaştıkça kitabı güncelleştirdi. Son olarak, Mahfi Eğilmez’in Hazine’si Remzi Kitabevi tarafından bir hafta önce güncelleştirilmiş olarak yeniden yayınlandı.

Kitap, Hazine’nin kurumsal yapılanmasından ekonomi içindeki rolüne ve uygulanan stratejilere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Böyle bir önemli kurumu ve konuyu Mahfi Eğilmez’den başka bir kimse hakkıyla işleyemezdi. Ekonomi ile ilgilenenlerin ve en geniş anlamıyla ekonomi öğrencilerinin başucunda tutacakları bir kitap ortaya kondu.

Bütün bunları Mahfi çok iyi arkadaşım olduğu için değil, gerçeği yansıttığı için yazıyorum. Okuyunca, siz de bana hak vereceksiniz.

Keşke aynı nitelikte ve ayrıntıda bir kitap da bir başkası tarafından Merkez Bankası için yazılsa...
Yazarın Tüm Yazıları