GEÇEN cuma günü Merkez Bankası bilançosunun genel görünümünden söz etmiştim. Merkez Bankası’nın varlıkları ve yükümlülüklerinin neredeyse üçte ikisi yabancı paralar cinsindeyken, ancak üçte biri kendi bastığı para cinsindedir.
Kendi bastığı para cinsindeki yükümlüklerinin önemli bir bölümü yalnızca emisyon (piyasaya çıkarılan banknotlar) olmalıyken, Merkez Bankası piyasadan doğrudan borçlanarak bazı varlıklara sahip olmaktadır. Buna mecbur kalmaktadır.
Örneğin, Merkez Bankası’nın bilançosunda 23.8 katrilyon liralık devlet iç borçlanma senetleri mevcuttur. Yaşanan ekonomik kriz döneminde, Bu, Hazine borçlarının bir kısmının parasallaşmasından kaynaklanan bir olgudur. Portföyündeki bonoların dönemsel faizleri ödense de, Merkez Bankası’nın bilançosunda kötü aktif olarak durmaktadır. Bunun da finansmanın bir kısmı Merkez Bankası’nın çeşitli isimler altında bankacılık sisteminden aldığı borçlarla karşılanmaktadır.
Bu yapıdaki bir merkez bankası bilançosu, para otoritesinin uygulayacağı para politikasında, elinde bulunması bir takım esnekliklerin olmadığına işarettir.
ETKİNLİK VE ESNEKLİK
Merkez bankaları bilançoları esnek olmalıdır. Esneklik, para otoritesinin gerekli gördüğü dönemlerde bilanço yapısını değiştirebilmesi anlamına gelir. Bilançosunda esneklik arttıkça, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını tesis etmede korumadaki başarı şansı artacaktır.
Bilançoda esnekliğin korunması amacıyla merkez bankaları para piyasalarına daima çok kısa vadeli borç verirler. Gerektiğinde, borç vermeyi keserek parasal gelişmelerin enflasyonist olmamasını sağlanmaya çalışılır. Bu açıdan, para politikasının yönetimi kısa vadeli faizlerin yönetimi anlamına gelir.
Döviz kurları düşerken Merkez Bankası kurlara müdahale etmediği için eleştirilir. Merkez Bankası piyasadan daha fazla döviz alsa, kurlar düştükleri kadar düşmeyecektir. Merkez Bankası’nın piyasadan döviz alması, piyasaya Türk Lirası piyasaya sürmesi anlamına gelir.
Fiyat istikrarı kaygılarıyla, piyasaya çıkan paraları geri toplamak (sterilizasyon) Merkez Bankası’nın döviz dışı varlıklarının bir kısmını satmasını gerektir. Yani, döviz varlıkları artırılmak isteniyorsa, Türk Lirası varlıkları düşürülmelidir.
Halbuki, Merkez Bankası’nın satacak Türk Lirası varlığı yoktur. Donuk kredileri vardır. Esnekliğin olmaması Merkez Bankası’nın bilançosundaki büyüme eğilimlerini artırır. Sonuçta, fiyat istikrarına bir tehdit oluşturur.
Bilançosunun üçte ikisi döviz cinsinden olan bir merkez bankasının sağlıklı bir biçimde para otoritesi rolünü oynayabilmesi mümkün değildir. Mali piyasaların yüzde 40’ına yakın bir bölümünün de döviz cinsinde olduğu hatırlanırsa, Türk Lirası cinsinden fiyat istikrarını gerçekleştirmek ve fiyat istikrarını korumak çok zor bir iştir. Çünkü, ortada göreli olarak fazla Türk Lirası yoktur.
YAPISAL SORUNLAR
Sorun yapısaldır. Para piyasasının yapısı tasarrufçuların portföy tercihleriyle şekillenmektedir. Bu alanda yatırımcıların tercihlerini Türk Lirası’na doğru kaymasını teşvik edecek ortamın sağlanması kaçınılmazdır. Bunun şartlarından biri de yatırımcıları teşvik edecek düzeyde oluşacak bir reel faizlerdir.
Madalyonun diğer yüzünde, Merkez Bankası’nın bilançosuna esneklik kazandırılması varlıklarının çok kısa vadeli ve alıp-satılabilir olmasıyla gerçekleşecektir. Bu şartların sağlanması açısından Hazine’ye önemli görevler düşmektedir.