Kısa vadede görünüm

Enflasyon hedefler doğrultusunda gidiyor. Ekonomik büyüme devam ediyor. Bütçe disiplininden bir sapma gözlenmiyor.

Nominal faizler düşüyor. Döviz kurları göreli bir istikrar içinde salınıyor. Dış ticaret ve cari işlemler açıkları artmaya devam ediyor. Açıkların finansmanında bir zorluk görünmüyor.

Yurt dışında ekonomik görünüm ise pek parlak değil. Amerika’da ekonomik büyüme yavaşlama sinyalleri veriyor. Bütçe açıklarının azaltılması yönünde henüz ciddi adımlar atılmıyor. Avrupa’dan büyümeye yönelik hiçbir sinyal gelmiyor. Dolayısıyla, küresel ekonomik faaliyetlerde bir yavaşlama bekleniyor.

Amerika’da faizler artmaya devam edecek. Avrupa’da faizlerin inmesi konusunda siyasi baskılar artıyor. Euro’nun son iki haftada hızla değer kaybetmesi ve Avrupa Birliği’ndeki siyasi belirsizlikler bu baskıları yoğunlaştırdı. Euro’nun değeri konusunda kaygılar arttı. Avrupa Merkez Bankası ‘yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal’ konumuna geldi.

‘BU BÖYLE GİTMEZ’ BEKLENTİSİ

Küresel ekonomik büyümenin yavaşlaması Türkiye’nin ihracatına henüz bir tehdit değildir
. İhracatımız daha çok iç ekonomik gelişmelere bağlıdır. Dolayısıyla, bu alanda şimdilik bir risk görünmüyor.

Dünyanın büyük ekonomileri üzerinde yoğunlaşan belirsizlikler ve artan yatırımcı kaygıları gelişmekte olan piyasalara giden fon akımlarını olumlu etkiliyor. Amerika’daki faiz artışlarının gelişmekte olan piyasalara giden fonları daraltacağı beklenirken, gelişmiş ekonomilere yönelik artan kaygılar bu beklentinin gerçekleşmesini ya önlüyor ya da geciktiriyor.

Son on iki ayda cari işlemler açığının 17 milyar dolara varmış olması bir risk olarak karşımızda dursa da, şimdilik bir tehdit değil. Aynı dönemde, Türkiye ekonomisine giren toplam sermaye akımı 23 milyar dolar oldu. Yaklaşık 4.6 milyar dolar da kaynağı bilinmeyen net hata noksan kaleminden ekonomiye girdi.

Türkiye ekonomisine yönelik kısa ve orta vadeli en büyük risk ekonomik birimlerin hala ‘bu böyle gitmez’ beklentilerinin kalıcı olarak kırılamamış olmasıdır. Bu nedenle, Merkez Bankası kısa vadeli faizleri indirmeye devam etse de, Türkiye’de reel faizler dünya ölçeğine göre hala çok yüksektir. Hazine’nin TL borçlarının ortalama reel faizi 2003 yılında ortalama yüzde 22 iken 2004 yılında ortalama yüzde 14.5’e düşmüştür. Son aylarda da, aynı reel faiz yüzde 14 civarında dolaşmaktadır. Bugünlerde biraz daha aşağıdadır.

Bu böyle gitmez’ beklentisinin gerisinde enflasyonun düşüyor olduğuna inancın azlığı vardır. Düşük kurlarla Türkiye ekonomisinin istikrar içinde gidemeyeceği beklentisi vardır. Komplo teorisi içinde, yabancıların bizi geçici olarak yemlediği inancı vardır. Orta vadede hükümetin eskileri gibi saçmalayabileceği kuşkusu vardır. Bütün bunlar reel faizlerin düşmesini engellemektedir.

YENİ RİSKLER

Yüksek enflasyondan düşük enflasyona giden yolda reel faizlerin çok hızlı düşmeyebileceği bilinen bir olgudur
. İstikrarlı dönemlerde benzer olgu İsrail, Arjantin, Brezilya ve Meksika’da da yaşanmıştı. Hatta, Meksika reel faizlerin yüksekliği nedeniyle yeniden krize sürüklenmişti. Reel faizlerin düşmesi ancak ‘bu böyle gitmez’ beklentisinin kırılmasıyla mümkün olabilmektedir.

‘Bu böyle gitmez’ beklentisini kırabilmenin tek yolu ise kamu finansmanında orta vadede sonuç verecek yapısal reformların kısa vadede devreye sokulmasından geçmektedir. IMF ile yapılan üç yıllık programın daha birinci gözden geçirmesinde gecikme yaratan etkenler, nedenleri ne olursa olsun, reel faizlerin yüzde 10’ların üzerinde katılaşmasına neden olmaktadırlar.

Reel faizlerin yüksek düzeyde katılaşması ise ‘bu böyle gitmez’ beklentisini beslemektedir. Gerçekten de, yüzde 5 enflasyon düzeyinde Hazine’nin YTL borçlanmalarına yüzde 14 faiz ödemesi durumunda kamu finansmanı yeni riskler altına girebilecektir. Döviz üzerinden Hazine’nin borçlanması sorunları çözebilecek bir strateji değildir.
Yazarın Tüm Yazıları