REKABET şartlarını zedeleyen en önemli unsurlardan biri, çoğu zaman iktisadi ilkelerle çalışmayan kamu kuruluşları ve siyasi kaygılarla alınan hükümet kararlarıdır. Devletin bu organları sırtını Hazine’ye dayamışlardır. Siyasi tercihlerin ekonomideki uygulayıcısıdırlar.
Genelde, ekonomik alandaki siyasi tercihler vergi gelirlerinin doğrudan harcanması yoluyla uygulamaya konur. Zarar eden kamu kuruluşlarına devletin sermaye ya da başka yollarla devamlı para pompalaması konuyu büyük ölçüde bulandırır. Çoğu zaman, rekabet şartları bu uygulamalarla bozulur.
SİYASİ TERCİHİN SINIRLANDIRILMASI
Devletin zorda olan şirketlere mali yardım yapması aslında doğaldır. Zararların geçici olduğu bilindiğinde, belli bir sermaye katkısıyla kuruluşun yeniden ayakları üzerinde durabileceği anlaşıldığında, devletin yardıma koşması kadar doğal bir şey olamaz.
Hatta, kamu yararı olduğunun tespiti halinde, devletin zor duruma düşmüş özel şirketlere mali yardım yapması da düşünülebilir. Geçmişte, birçok ülkede bu yönde çeşitli uygulamalar olmuştur.
Konu, devletin zora giren şirketlere yardım yapıp yapmaması değil, yapılacak yardımın hangi hallerde, hangi şartlarda ve hangi ilkeler doğrultusunda yapılacağıdır. Bir anlamda, siyasi tercihler kullanılırken, siyasi tercih dışındaki alanlara da siyasi tercihin yaygınlaşmaması ödün verilmeyecek bir ilke olmak zorundadır.
Modern toplumlarda enflasyon yaratmak siyasi bir tercih olmaktan çıkarılmıştır. Aynı şekilde, rekabeti bozmak da siyasi tercih olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla, devletin çeşitli yollarla zorda olan şirketlere yapacağı yardımın esası piyasada rekabetin bozulmaması ilkesine dayanmak zorundadır. Bunu sağlayacak tek kurum da, eğer varsa, ülkedeki Rekabet Otoritesi’dir.
Siyasi tercih, rekabet konusuna sıçradığında, siyasi tercihin sınırlandırılması iktisadi fayda açısından zorunludur. Zaten, modern toplumların çoğunda, siyasi otoriteden bağımsız rekabet otoritelerinin kurulmasının en önemli nedenlerinden biri de budur.
AB İLİŞKİLERİ
Bu çeşit yaklaşımlar bizler için yenidir. Devletin ekonominin her alanında egemen olduğu ekonomilerde siyasi tercihlerin sınırlandırılması hem sancılı olmaktadır, hem de zaman almaktadır. Rekabet eksikliğinden ekmek yiyen kesimlerin muhalefeti çok güçlü olmaktadır. Zaten rekabeti bozmaya yönelik olan siyasi tercih bu kesimlerden güç bulmaktadır.
Bizim gibi ekonomilerde, kamu kuruluşları, ya da genelde kaynak dağılımının planlamasından sorumlu Devlet Planlama Teşkilatı gibi kuruluşlar, siyasi tercihleri sınırlandıran değil, siyasi tercihleri uygulamaya koyan kuruluşlardır. Halbuki, devletin yapacağı yardımların hangi ilkeler doğrultusunda yapılacağının tespiti siyasi tercihleri uygulayanlarca değil, siyasi tercihleri sınırlandırabilecek kuruluşlarca olmalıdır.
Bu konu Avrupa Topluluğu ile olan ilişkilerimizde (müzakerelerde) küçümsenmeyecek bir alan olacaktır. Çünkü, ülke içinde bizler rekabet şartlarını bozduğumuzda, Topluluk içindeki rekabet şartlarının bozulması gündeme gelebilecektir. Doğaldır ki, Brüksel bu çeşit konularda çok dikkatli olacaktır.
Boşuna akıntıya kürek çekmenin artık anlamı kalmamıştır.