İKTİDAR, ekonomik düzelmenin kitlelere arzulandığı kadar yansımadığı için kendini zor durumda hissediyor. Son iki yıldır işler düzeliyor deniyor; ama halk düzelmeyi hissetmiyor. Doğal olarak, iktidar, düzelmeyi yansıtacak mekanizmalar bulmaya çalışıyor.
Ekonomi son üç yıldır reel olarak yüzde 25’e yakın büyüdü. Ama, istihdam yerinde sayarken, çalışma yaşına gelenlerin sayısı hızla artıyor. O halde, ekonomik büyümenin yüksek olmasının halka ne yararı var? Kimse de çıkıp eğer ekonomik büyüme bu denli büyük olmasaydı, şimdi sizler de işsiz kalacaktınız diye gerçekleri anlatamıyor. Yani, ‘halinize şükredin’ demeye siyasetçilerin dilleri varmıyor.
Enflasyon düştü deniyor; ama halk pahalılıktan şikáyet etmeye devam ediyor. Enflasyon düşmeseydi, halk şimdi alabildiklerini de alamayacak durumda olacaktı. Bunu da anlatabilmek mümkün olmuyor. Ama, siyasi takvim de ilerlemeye devam ediyor.
ESKİ ALIŞKANLIKLAR
Gerçekler anlatılamayınca, anlatılabilecekler gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Örneğin, kamunun kontrol ettiği fiyatları, sabit tutmak bir yana, düşürülmesine çalışılıyor. Ücretlerin enflasyonun çok üzerinde artırılması arzulanıyor. Emeklilere daha bol artışlar planlanıyor. Yeni teşvikler gündeme getiriliyor.
Anlatılabilenlerin gerçekleştirilmesi zaten ekonomik istikrarı bozup bizleri bugünlere getiren uygulamalardı. Eski iktidarlar da bol keseden teşvik vererek halkı rahatlatmak istediler. Onlar da kamu bankaları yoluyla krediler dağıtarak istihdam sorununu çözmeyi hedeflediler. Halk rahat etsin diye sosyal güvenlik sisteminin açıklarını büyüttüler, büyümesini hızlandırdılar. Köylü rahat etsin diye bol keseden taban fiyatlar tespit ederek Ziraat Bankası’nın içini boşalttılar.
Bu yollarla halkı rahatlatmanın faturası devlet borçlarının milli gelirimizin yüzde 90’ını aşmasına neden oldu. Bu çeşit uygulamalar reel faizlerin yüzde 50’ye fırlamasına yol açtı. Bu nedenle enflasyon yüzde 100’e yaklaştı. Bütün bunların nedenlerini yolsuzluklara bağlayamayız. Nasılsa yolsuzlukları önlüyoruz diye eski uygulamalara devam edip ekonomik istikrarın kalıcı olacağına da düşünemeyiz. Yolsuzlukları yeşertenin de bu çeşit uygulamalar olduğunu akıldan çıkarmamalıyız.
REHBER
Halkı rahatlatacak uygulamalar ekonomik istikrarı kalıcı kılıp istikrarı artık bizlerin bir hayat tarzı olarak benimsememiz gereken uygulamalardır. Yani, kamu finansmanında disiplin devam etmelidir. Kamu sektöründe mali disiplini bozacak mekanizmalar ortadan kaldırılmalıdır. Yani, gündemdeki yapısal reformlar tamamlanmalıdır. Kamu bankaları bankacılık yapmalıdır. Para politikası bağımsız olmalıdır. Devlet müdahaleci olmaktan kaçınmalıdır.
Ekonomik istikrarı kalıcı kılacak uygulamaları bir hayat tarzı olarak benimsediğimiz söylenemez. Galiba, bu nedenle IMF gibi bir ‘çapa’ yanımızda olup bizi gözetlemesi ve denetlemesi gerekiyor. IMF’nin uyarıları da bu konuda yoğunlaşıyor. Bu uyarılara ‘vurdumduymaz’ taktiği ile yaklaşırsak, ne kalıcı istikrarın sağlanmasını becerebiliriz, ne de IMF’den arzuladığımız biçimde kurtulabilmek mümkün olabilir.
Geçmişin uygulamaları, nelerin yapılmaması konusunda en sağlam rehberimiz olmalıdır.