ŞİRKETLER döviz kredisinin vadesinde, aldıkları döviz kredisi kadar ihracat dövizini ülkeye getirip bozdurduklarını ispat etmek zorundadırlar.
Aksi taktirde, alınan döviz kredisi üzerinden kaynak kullanımı destekleme fonuna (kkdf) bir kesinti ödediklerinden döviz kredisinin maliyeti artmaktadır. Bu kesintiyi şirket ödemezse, banka ödemek durumunda kalmaktadır.
Alınan döviz kredisi kadar ihracat dövizi bozdurulmuş olması demek mutlaka krediyi alanın ihracat yapmış olmasını gerektirmiyor. Bir başka ihracatçının bozdurduğu dövizler karşılığında alınan dokümanlar da aynı görevi görüyorlar. Bu nedenle, ihracat dövizi satış belgesinin bir piyasası oluşuyor. İhracat yapmayanlar, ihracat yapanlardan döviz satış belgesini ücret karşılığında alarak aldıkları döviz kredisi üzerinden KKDF ödemeden kurtuluyorlar.
DOLARİZASYON
Şirketler açısından bir başka yol Türkiye’deki bankalardan alınan teminat mektupları karşılığında yabancı bankalardan doğrudan döviz borçlanmalarıdır. Yine bazı yüklerden kaçmak için bir yıldan daha uzun vadeli borçlanıldığında (örneğin, bir yıl bir hafta) döviz kredisinin faizi artı teminat mektubu komisyonu karşılığında yurt dışındaki bankalardan borçlanılabiliyor. Bu krediler için ihracat yapma zorunluluğu da yok.
Bankalar açısından da, kendi kaynaklarını kullandırmadan müşterilerinin ihtiyacını karşılıyorlar. Teminat mektubu komisyonu alarak faiz dışı gelirlerini artırabiliyorlar. Bir anlamda, şirketlerin kur riski almalarını bankalarımız da kolaylaştırmış oluyor.
Döviz kredisi alan her şirket dövizde açık pozisyon tutuyor demektir. İhracat yapanların gelirleri de döviz üzerinden olduğundan, ihracatçıların döviz kredisi alarak kur riski üstlenmeleri daha az oluyor.
Dolarizasyon yaşanan her ülkede bu çeşit sorunlar yaşanıyor. Döviz kurlarının ani oynamalarında ekonomik birimler zor durumlar yaşayabiliyorlar. Sorunun bir de makro ekonomik politika boyutu var.
PARA POLİTİKASI
Merkez Bankası TL faizlerini etkileyebilir. Bugünlerde sıkça eleştirildiği gibi, beklenen enflasyona göre nominal faizler yüksek olduğunda, reel faizler de yüksek olabilir. Bizim gibi bir ekonomide reel faizlerin yüksekliğinden kim etkileniyor?
Şirketler döviz kredisi kullanıyorlar. Kurlar istikrarlı gittiğinde, döviz kredileri TL kredilerine göre çok daha ucuz oluyor. TL faizleri yüksek kalsa dahi, döviz kredilerinin ucuzluğu nedeniyle reel sektör yatırımlarını hızlandırabiliyor. Ekonomi yüksek reel faizlere rağmen hızla büyüyebiliyor. Yani, ekonomik büyüme ile TL’nin reel faizi arasında ilişki tümden kopabiliyor. 1980’li yılların ikinci yarısından sonra ekonomik büyüme evreleri hep TL reel faizlerinin yüksek olduğu dönemlerdedir.
Merkez Bankası, kontrol ettiği faizler yoluyla reel ekonomiyi etkileme gücünü kaybediyor. Merkez Bankası’nın gücü tam olarak yok olmasa da, zayıflıyor. Yüksek enflasyondan düşük enflasyona geçiş dönemlerinde bu sorunun kolay bir çözümü yok. Mali yapının önemli bir kısmı yabancı paralar cinsinden olduğunda, Merkez Bankası’nın da TL faizleri yoluyla piyasaları yönlendirebilme gücü zayıflamış oluyor.
Türkiye bu konularda çözümü zor çelişkiler yaşamaktadır. Döviz üzerinden işlem yapmayı zorlaştırıcı önlemeler işin kolay çözümüdür. Bu,her kolay çözüm gibi, çözülmesi arzulanan sorundan çok daha büyük sorunlar yaratacak bir yaklaşımdır. Benzer çelişkilerle yaşamaya devam edeceğiz. Bu gerçek de bizi ‘gelişmekte olan piyasa’ sınıfında uzun bir süre tutacak.