BUNCA ekonomik büyümeden sonra ekonominin doğru dürüst istihdam yaratamamış olmasında son yıllarda çok ciddi verimlilik artışlarının gerçekleşmiş olmasının çok önemli bir payı vardır.
IMF İkinci Başkanı Anne Krueger’ın dikkatleri çektiği nokta hafife alınamaz. İstihdamı belirleyen iki önemli etken emek piyasasını düzenleyen hukuki yapı ve üretimde emeğin maliyetidir. Bu iki konuda da Türkiye’nin sorunları vardır.
YAPISAL SORUN
Gelirlerin zaten düşük olduğu ülkemizde gelir düzeyinin yüksekliğinden şikayet etmek ayıp sayılıyor. Ama iktisadi olarak gerçeklere gözlerimizi kapayamayız. Türkiye, kişi başına 30 bin dolarlık değil, 4 bin dolarlık bir ülkedir. Türkiye’nin dış piyasalarda rekabet ettiği ülkelere göre asgari ücret düzeyi dolar bazında göreli olarak yüksektir. Son yıllarda, TL’nin dolar karşısında değer kazanmış olması ücretleri dolar olarak daha da yüksek yapmıştır. Ama, sorun burada da bitmemektedir.
Ücretlerin üzerine gelen vergi ve vergi benzeri yükler de rekabet ettiğimiz ülkelere göre çok yüksektir. Ücretler üzerinden alınan gelir vergisi yanında, sosyal güvenlik kurumlarına kesilen primler, işsizlik sigortası primleri ve kıdem tazminatı gibi uygulamalar emeğin maliyetini yükseltmektedir.
Yüksek emek maliyetleri nedeniyle kayıt dışı istihdam artarken, istihdamdan tasarruf etmek de rekabette ileri çıkmak için önemli bir etken olmaktadır. Son yıllarda yapılan yatırım harcamalarının önemli bir bölümünün emekten tasarruf amacıyla yapılmış olması dikkat çekicidir.
Sorun giderek yapısallaşmaktadır. Yüksek enflasyon ortamında reel emek maliyetini enflasyon yoluyla düşürmek göreli olarak kolay bir işti. Ancak, düşük enflasyon düzeylerinde emek maliyetini reel olarak düşürmek uzun zaman isteyen bir süreç olmaktadır. Dolayısıyla, reel maliyetleri kısa sürede düşürmek maliyetleri nominal olarak azaltmak anlamına gelmektedir. Böyle bir çözüm gerçekçi görünmese de, düşük enflasyonun kalıcılığı sorgulanır hale gelmektedir.
CİDDİ TEHDİT
İstihdam sorununun bir diğer boyutu emek piyasasının esnekliğidir. İşten çıkarmanın göreli olarak kolay olmadığı bir ortamda yeni insanları işe almak kolay bir karar değildir. Yeni düzenlemelerle üretimde emekten tasarruf uzun dönemde daha karlı bir yaklaşım olmaktadır.
İş güvencesi gibi kavramlar çalışanı korumaya yönelik, ama işsizleri daha uzun süre işsiz bırakan uygulamalardandır. Türkiye çalışanı kayıran, iş bulamayanların konumlarını zorlaştıran bir düzenlemeyi benimsemiştir. Bunun adına da Avrupa Birliği’ne uyum demiştir. Sanki, her konuda Avrupa’ya uyduk da, bir iş yasası kalmıştı! Halbuki, Avrupa ülkeleri kendi yarattıkları olumsuzlukları üzerlerinden atma çabasındadırlar. Biz yanlış bir dönemde yanlış bir kuyruğa girdik.
Çin ve Uzakdoğu ekonomileri tüm dünyayı ekonomik açıdan tehdit etmektedir. Tehdidin en büyük tarafı ucuz emek maliyetleridir. Bir şekilde Türkiye de rekabette ayakta kalabilmek için üretimde emek maliyetini düşürmek zorundadır. Aksi taktirde, Türkiye’de istihdam sorunu çok uzun süre artarak devam edebilecek ve bu sorun ekonomik istikrarı tehdit eden en büyük unsurlardan biri olabilecektir.