IMF ile uzlaşmaya varılan üç yıllık stand-by düzenlemesinin ana hatları dün açıklandı. İçerik açıdan programda şaşırtıcı bir şey yok.
Kısaca, yeni üç yıllık program, daha önce rakamsal açıdan ayrıntılarıyla verilen katılım öncesi ekonomik programın aynısı. Beklendiği gibi, içi doldurulmaya çalışılmış.
Yeni program, katılım öncesi programın rakamsal hedeflerine nasıl varılıp, istikrarın sağlanıp kalıcı olmasının altyapısını oluşturmaya çalışıyor. Tüm geçmiş programlarda olduğu gibi, ekonomik büyüme önümüzdeki dönemde yüzde 5 olarak hedefleniyor. Gerçekte ne olacağı birçok değişkene bağlı. Bu değişkenleri bir başka yazıda ele alacağım.
Enflasyonun üç yıl içinde yüzde 4’e düşürülmesi hedefleniyor. Bu konuda önemli haber Merkez Bankası’nın ‘enflasyon hedeflemesi’ çerçevesinde para politikası uygulamasına en geç 2006 yılı başında geçeceğidir. Aynı zamanda, kısa bir süre içinde para politikası uygulamasında daha fazla şeffaflığın getirileceğinin açıklanmış olması son derece sevindiricidir. Bu yaklaşım enflasyon hedeflemesinin kredibilitesini artıracaktır.
YAPISAL REFORMLAR
Kamu finansmanında disiplinin devam etmesi istikrar programlarının geleceği açısından hayati önemdedir. Ekonomik istikrarın sağlanıp kalıcı olması açısından hayati önem taşıyan bir başka boyut kazanımların kalıcılığını sağlayacak olan yapısal reformların tamamlanıp kararlılıkla uygulanmasıdır.
Bu çerçevede, sosyal güvenlik ve vergi sistemlerinde yapılacak yapısal reformlar öne çıkmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin bütçeden aldığı katkı bu yıl milli gelirimizin yüzde 4.5’i olmuştur. Program, bu oranın önümüzdeki üç yıl içinde aynı düzeyde tutulmasını hedeflemektedir. Uzun dönemde de, sosyal güvenlik sisteminin bütçeden alacağı katkının yüzde 1’e düşürülmesi hedeflenmektedir.
Uzun dönemi şimdiden tartışmak fazla bir anlam ifade etmez. Ama, kısa dönemde bu alanda yapılacak reform çok iddialı görünmemektedir. Göreli olarak, sosyal güvenlik sisteminin açıklarını sabit tutmak da bir çaba ister. Yıkımın kontrolü anlamına gelir.Ama, gösterilecek çaba yeterli görünmemektedir. Daha büyük bir çaba gösterilip sosyal güvenlik sisteminin açıklarını daha hızlı indirmek üzere Dünya Bankası desteği aranmalıdır. Kısa vadede sistemin bütçeden alacağı katkı milli gelirin yüzde 3’üne düşürülmeye çalışılmalıdır.
Vergi tabanını genişletme projesi bu aşamada havada kalmaktadır. Ne yapılacağının ayrıntıları henüz bilinmemektedir. Ama, bu konunun da gündeme gelmiş olması sevindiricidir. Niyet mektubunda bu konuda mutlaka daha ayrıntılı bilgiler yer alacaktır. Vergi idaresinin özerkleştirilmesiyle vergi tabanının arzu edildiği ölçüde genişletilmesi mümkün görünmemektedir.
TAZE PARA YOK
Beklendiği gibi, yeni üç yıllık program içinde IMF’den taze para gelmeyecek. Yaklaşık 15 milyar dolar ödeyeceğimiz üç yıllık dönemde IMF’den 10 milyar dolar kaynak alacağız. Yani, üç yıllık dönemde IMF’ye net borç ödeyicisi durumunda olacağız.
2005 yılında IMF’ye ödenecek borçların bir bölümünün 2006 yılına kaydırılmış olması ve 10 milyar dolarlık 12 taksitte IMF’den gelecek paranın beş taksitinin 2005 yılında gelecek olması nedeniyle, 2005 yılı IMF ödemeleri açısından rahat geçecektir. Asıl net borç ödemesi 2006 ve 2007 yıllarında gerçekleşecektir. Kısacası, IMF’den gelecek para IMF borçlarının ödenmesini bir süre erteleyen bir mekanizmadan başka bir şey değildir. Bu yaklaşım da hem IMF açısından hem de Türkiye açısından çok doğaldır.