Paylaş
FAİZLERİN hızla düşmesi iç talebi artırdı. 1994 yılından beri yüksek reel faizlerle hızla servetlerini artıranlar düşük faiz oranlarında biriktirdikleri servetin bir kısmını harcamaya başladı. Yılın ilk yarısındaki talep artışının arkasındaki en önemli faktör buydu.
İç talebin bu şekilde artmasına ‘‘servet etkisi’’ diyoruz. Doğal olarak, bir süre sonra iç talep üzerindeki servet etkisi azalacaktır. Dolayısıyla, iç talep artışı da yavaşlayacaktır. Ama talepteki artış umulan hızda yavaşlamayacaktır. Çünkü, servet yoluyla artan harcamalar servet azaldığında simetrik olarak aynı oranda düşmüyor. Otomobil kuyruklarının altı ayı geçtiği göz önüne alınırsa, talep üzerindeki servet etkisinin devam edeceği anlaşılıyor.
SANAYİ BÜYÜYOR
İç talebin artışı üretim artışına neden oluyor. Yılın ilk altı ayında sanayi üretimi yüzde 3'ün üzerinde arttı. Birkaç lider sektörle başlayan sanayi üretimi artışı daha önce üretimi düşen sektörleri de uyardı. Yavaş da olsa, sanayide üretim artışı tüm sektörlere yayılmaya başladı. Tüpraş'ın üretimi hariç, sanayideki üretim artışı yüzde 6'nın üzerinde.
Sanayi üretiminin artması istihdamı artırıyor. Daha önce işsiz olanlar iş bulup gelir elde etmeye başlıyorlar. Doğal olarak, iç talep gelirlerin artmasıyla da artmaya başlıyor. İç talebin bu şekilde artmasına ‘‘gelir etkisi’’ diyoruz. Servet etkisi azalırken, iç talep üzerinde gelir etkisinin arttığını görüyoruz. Bu gidişle bir süre sonra iç ticaret ve inşaat sektörleri de durgunluktan çıkacaktır.
İç talep üzerine gelir etkisi, servet etkisinden daha uzun ömürlü olacaktır. Servet etkisiyle uyarılan iç talep, gelir etkisiyle hızlanarak artacaktır. İthalat talebini de artacaktır.
Bu çerçevede, istikrar programının daha pürüzsüz yürümesi için bazı tedbirlerin alınması gerekli midir? İki yıldır küçülen bir ekonomide, büyümeyi yavaşlatmak siyasi otorite için sevimli bir seçenek değildir.
Buna karşılık, iç talebin giderek büyümesi fiyat artışlarını frenlemeyi zorlaştırmaktadır. Bu da, enflasyon hedefinden uzaklaşmaya göz yummak anlamına gelmektedir. Finanse edilebilse de, artan iç taleple döviz dengesi giderek bozulmaktadır. Kredilendirme kuruluşları kaşlarını kaldırmaya başladılar bile.
Faizlerin biraz artması artan gelirlerin daha azının harcamalara, daha çoğunun finansal tasarruflara gitmesini sağlayacaktır. İç talepteki büyüme daralacaktır. Büyüme yüzde 8 olacağına yüzde 4 olacaktır. Enflasyon hedefinden uzaklaşma durdurulacaktır.
BAKIŞ AÇISI
Faiz artışı da istenilen sonucu doğurmayabilir. Bu kez, vergi artışlarıyla iç talebin dizginlenmesi düşünülebilir. 1998'e göre ücretlilerin vergi yükü oldukça azalmıştır. ‘‘Vergi reformu’’ da iç talep üzerindeki ‘‘gelir etkisini’’ artırmıştır.
Sorunu ‘‘Rantiyeciler faiz düşüşünden rahatsız oldu’’ ya da ‘‘Bazı kişiler kendi enflasyon tahminleri doğru çıksın diye beklentileri olumsuz yönde etkiliyorlar’’ gibi bir mantık çerçevesinde görmek ancak bilgisizlikten kaynaklanabilir.
Sorun, enflasyonu düşürmeyi hedefleyen istikrar programını ne kadar ciddiye aldığımız konusudur.
Paylaş