2001 Krizi’nin en görülür sonuçlarından biri devletin borçlarının tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmış olmasıydı. Bunun üzerine bir de el konulan özel bankaların maliyetlerinden kaynaklanan borçlar yığıldı. Bir dönem devletin toplam borçları milli gelirimizin büyüklüğüne yaklaştı.
Borçların bir kısmı Hazine’nin kamu kuruluşlarına, kamu bankalarına ve Merkez Bankası’na olan borçlarıydı. Bu çeşit borçların faizi piyasa faizi değil, bir çeşit endeksleme yoluyla oluşan faizlerdi. Bazıları döviz cinsinden di. Bazıları ise dövize endeksliydi.
2001 Krizi’nin etkileri geçip mali piyasalar normalleştikçe devletin borç stokunun yapısı da değişiyor. Normale dönüyor. Kamu kuruluşlarına olan borçlar azalıyor. Hazine, vadeleri geldiğinde, kamu kuruluşlarına nakit olarak borçlarını ödüyor. Yerine, mali piyasalardan borç alıyor.
Dolayısıyla, iç borç stoku içinde döviz üzerinden ve dövize endeksli borçlar azalıyor. İç borç stokunun toplam maliyeti piyasa faizlerine giderek daha fazla yaklaşıyor. İç borç stokunda döviz üzerinden ve dövize endeksli borçlar kalmadığında, tüm borçlanmalar piyasa yoluyla yapıldığında, 2001 Krizi’nin zorladığı resim düzelmiş olacak.
RİSK AZALIYOR
Tablodan da görüldüğü gibi, bankacılık sektöründeki yeniden yapılanmanın getirdiği yükler de dahil olmak üzere 92.6 milyar YTL’ye kadar çıkan Hazine’nin kamu kuruluşlarına olan borcu bu yılın ortasında 79 milyar YTL’ye düştü. Bir anlamda, 2001 yılı sonundaki düzeye geri geldi. Buna karşılık Hazine’nin piyasaya olan borcu 2001 yılı sonunda 41 milyar YTL iken bu yılın ortasında 156 milyar YTL’ye fırladı.
2001 yılı sonunda toplam iç borçların kabaca yarısı nakit karşılığı, diğer yarısı eski borçların tahvile dönüşmesiyle oluşmuşken, bu yılın ortasında iç borçların yüzde 76’sı nakit karşılığı borç haline geldi.
Toplam iç borçların 2001 yılında yüzde 36’sı döviz ya da dövize endeksli iken, 2005 yılının Haziran ayında bu oran yüzde 16’ya düştü. YTL cinsinden olan iç borçlar içinde sabit faizli borçlar değişken faizli borçlara göre çok daha hızlı arttı. Bütün bunların anlamı iç borç idaresinde kur ve faiz riskinin giderek azalıyor olmasıdır. Yani, iç borçların yapısında olumlu bir gelişme söz konusudur.
Önümüzdeki öncelikli amaç toplam iç borç stokunun istikrara kavuşturulması (devletin dış borçları artırmadan) ve borç yapısındaki yapısal değişmedeki eğilimin devam ettirilmesi olmalıdır.