BİR bilim olarak ‘ekonomi’ ile biraz da sanat yanı olan ‘ekonomi politikaları uygulamaları’ arasında bazen ilişkiler kopuyor. Siyasi açıdan işler sevimsizleştikçe, bu ilişkideki kopukluklar çok daha açık bir biçimde kendini gösteriyor.
Evrensel kabul görmüş yaklaşıma göre para politikası fiyat istikrarını oluşturmaya ve korumaya yönelik olarak oluşturulur. Maliye (fiskal) politikaları ise iktidarların tercihleri yönünde ekonomik büyüme, işsizliğin azaltılması ve sosyal ve ekonomik refahın yaygınlaştırılması alanlarında kullanılır.
Bu görev bölümü çerçevesinde, modern ekonomilerde fiyat istikrarı (ya da istikrarsızlığı) hükümetlerin seçenek yelpazesinden çıkarılmıştır. Para politikasının oluşturulmasından sorumlu olan merkez bankaları idari ve işlevsel açıdan siyasi otoriteden bağımsızlaştırılmıştır. Amaç odaklı ekonomi idaresine geçişmiştir.
POLİTİKA ÇELİŞKİLERİ
Fiyat istikrarının tehdit edilmediği ortamlarda, para politikasının iktidarların önceliklerinin önünde bir engel olmaması da genelde kabul edilen yaklaşımlardandır. Bir başka deyişle, fiyat istikrarından taviz verilmeden, merkez bankaları da uyguladıkları para politikası yoluyla ekonomik büyüme, işsizliğin azaltılması ya da ödemeler dengesinin sürdürülebilirliği gibi konularda maliye politikalarına yardımcı olur.
Dünyanın her yerinde, uygulamada, para politikasıyla maliye politikaları arasında çözülmesi güç çelişkiler yaşanır. Genelde, maliye politikaları fiyat istikrarını tehdit edecek biçimde şekillendirildiğinden, para politikası, iktidarların maliye politikalarına destek vermemekle suçlanır. Ekonomik büyümenin gerçekleşmemesi ya da işsizliğin artması çoğu zaman merkez bankalarının yüksek faiz politikasına bağlanır.
Sonuçta, ekonomik başarısızlıkların faturası hep merkez bankalarına çıkarılır. Merkez bankalarının idari ve işlevsel olarak iktidarlardan bağımsızlaşmasıyla, faturayı merkez bankalarına çıkarmak iktidarların da işini kolaylaştırmıştır. Siyasi olarak iktidarlar başarılıdır, ama merkez bankaları kendilerine engel olmaktadırlar! İktidarlar kendi dışlarındaki bir kuruma çamur atmayı yeğlemektedirler.
AVRUPA
Bu çelişki uzun bir süredir Avrupa Birliği’nde de yaşanmaktadır. Avrupa ekonomileri, başta Fransa ve Almanya olmak üzere, büyümede zorluk çekmektedirler. İşsizlik alışılmışın üzerinde seyretmektedir. İktidarlar zor durumdadırlar.
Bütçe açıkları Birlik kriterinin üzerindedir. Sosyal güvenlik sistemleri batmıştır. Avrupa ekonomileri bir dizi siyasi açıdan sevimsiz yapısal reformları uygulamaya geçirmek zorundadırlar. Bütçe açıklarını azaltmak durumundadırlar.
Bunların hiçbiri yapılmayıp çeşitli çevreler Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri indirmesiyle ekonomik büyümenin başlaması konusunda baskı yapmaktadırlar. Ekonomik büyümenin bir türlü başlayamamasının nedeni olarak yüksek faiz politikası gösterilmektedir. Halbuki, gerçek, hükümetlerin sürdürülemez maliye politikalarının yarattığı tıkanmalardır.
Petrol fiyatlarının arttığı, tüm dünya ekonomilerinin enflasyon tehdidi altında yaşadığı ve dünyada faizlerin arttığı bir ortamda Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri indirmesi çok zordur. Zaten, o da faizleri indirmemek için direnmektedir. Hatta, faizlerin artırılabileceği sinyalleri vermektedir.
Yapılması gereken, para politikasının maliye politikasına uyumlu hale getirilmesi değil, maliye politikasının anti-enflasyonist para politikasına uyumlu hale getirilmesidir. Her yerde olduğu gibi, Avrupa’da da olaya tersten bakılıyor.
Suçlu, her yerde her zaman olduğu gibi, Merkez Bankası oluyor.