CARİ işlemler açığı 2005 yılının tümü için 16 milyar dolar kadar hedeflenirken, yılın ilk altı ayında 13.7 milyar dolar oldu. Son on iki ayda gerçekleşen cari işlemler açığı 19 milyar doları geçti.
Bundan iki yıl kadar önce cari işlemler açığının artış eğilimine dikkat çekildiğinde, dalgalı kur sistemi sorunu halleder deniyordu. Aradan iki yıl geçti. Sorun daha da büyüdü. Dalgalı kur sisteminde döviz kurları cari işlemler açığını önleyici yönde gelişeceğine, tam aksi yönde gelişti. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Uysaydı, tesadüf ve şaşırtıcı olurdu.
TIKANDIK
Yaşananlar şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı olan dalgalı kur sisteminin cari işlemler açığı sorununu halledebileceği beklentisiydi. İktisat yazınında son otuz yıldır döviz kurlarının belirlenmesinde mal ve hizmet hareketlerinin değil, sermaye hareketlerinin önemli olduğu vurgulanır. Ödemeler dengesine parasal yaklaşım (monetary approach to balance of payments) olarak bilinen iktisat yazını çok geniştir. Bu konuda önemli katkıları yapmış olanlardan bazıları da IMF’de görev yapmış (IMF’de çalışmaya başlamadan önce Stanley Fisher da dahil) kişilerdir.
İktisat yazınındaki belki de üzerinde en çok mutabakat sağlanmış böyle bir konuyu göz ardı edip dalgalı kur sisteminin her derde deva olacağının düşünülmesi (IMF de dahil) hem komikti hem de düşündürücüydü. Son yayınlanan rakamlar ve gözlenen eğilimler Türkiye’nin şapkasını önüne koyup düşünmesini gerektiriyor.
İhracatın önemli ölçüde ivme kaybettiği çok açık görünüyor. İthalatın ekonomik büyümeye olan duyarlılığında ise belli bir azalma söz konusudur. İthalatımızın çoğunluğunu teşkil eden ara malları ithalatı ekonomik büyümedeki düşme (eğer rakamlar gerçeği yansıtıyorlarsa) paralelinde bir azalma eğilimine girmemiştir. Dolayısıyla, gelinen noktada, verimlilik artışlarındaki eğilimlerin döviz kurlarındaki gelişmeleri örtebilecek bir düzeyde olmadığı anlaşılmaktadır. Verimlilik artışlarıyla Türk parasının reel değerlenmesini üç yıldır bir ölçüde örtebiliyorduk Şimdi, bir tıkanma söz konusudur.
Son altı aydır (şubat ayı hariç) cari işlemler açığı 2 milyar doların üzerinde gerçekleşmiştir. Turizm gelirlerinin mevsimsel olarak arttığı dönemde ihracat artışının ivme kaybedip ithalat artışının aynı paralelde ivme kaybetmemesi nedeniyle dış ticaret açığı daha da artmıştır. Yani, turizm gelirlerine güvenerek cari işlemler açığındaki artışın bundan sonra radikal bir biçimde duracağını beklemek hiç gerçekçi değildir. Yıl sonunda cari işlemler açığının 21 milyar doların üzerinde olması olasılığı çok yüksektir.
GERİ DÖNÜLMEZ
Döviz kurlarındaki gelişmeler ekonomik dengeler üzerinde yapılacak tartışmaların odak noktası olacaktır. Kurlarda bir düzeltme gereği çok sık gündeme taşınacaktır. Bazılarımız her derde deva diye tanıtılan dalgalı kur sisteminin yetersizliğini tartışırken, bazılarımız Merkez Bankası’nı görevlendirip enflasyon hedefi ile çelişse dahi, Merkez Bankası’nın döviz kurlarını yükseltmesi gereğini dile getirecektir.
Bu aşamada, dalgalı kur sisteminden vazgeçtik diye ortaya çıkamayız. O devir geçmiştir. Diş macunu tüpten çıkmıştır. Macunu tüpe geri koyamayız. Koymaya kalkarsak, yüzümüze, gözümüze bulaştırırız.
Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflemesinden yalpalaması da doğru değildir. Böyle dönemlerde, Merkez Bankası’nın birden fazla hedefi (multi-objective) gözlemesi gerektiğini iddia eden çok olacaktır. Ama, bu aşamada, Merkez Bankası enflasyon hedeflemesine odaklanmak zorundadır. Örtülü enflasyon hedeflemesinden sonra, ‘yumuşak’ ya da ‘esnek’ enflasyon hedeflemesi gibi yaklaşımlar Merkez Bankası’nın itibarını zedeleyeceği gibi, etkinliğini de azaltacaktır.