GELİŞMİŞ ülkelerde yaşanan finansal krizin çözümünde "para politikası" çok önemli bir rol üstlendi. Başarılı olup olmayacağı henüz belli değil. Başarılı olsa da, olmasa da, para politikasının şimdi geldiği yer ileriye dönük kaygılar yaratıyor.
Kısa vadeli faizler, merkez bankalarının para politikalarını yönlendirmede en önemli araç. Merkez bankaları kısa vadeli faizleri tespit ederek yalnızca piyasadaki para miktarını belirlemeye çalışmıyor. Aynı zamanda, kısa vadeli faiz politikasıyla merkez bankaları, enflasyon beklentilerini de yönlendirmeye çalışıyorlar.
FAİZLER SIFIRA YAKLAŞABİLİR
Gelişmiş ülkelerde yaşanan "kredi çöküşü" olgusu aslında küresel düzeyde tüm ülkeleri ilgilendiriyor. Finansal kurumlar birbirlerine kredi vermekten çekindikleri gibi, kendi dışlarındaki ekonomik birimlere de kredi ilişkisine girmekten kaçınıyorlar. Finansal kurumlar yaşananlar karşısında likit kalmak istiyorlar. Bozulan ekonomik durum karşısında, müşterilerinin kredi değerliliklerini ölçmekte zorlanıyorlar. Kendi bilançolarında aldıkları darbeleri tamir etmeye çalışıyorlar.
Bugün gelişmiş ülkelerde uygulamada olan para politikası "kredi çöküşü" olgusunu tersine çevirmeye çalışıyor. Para arzını artırarak, kısa vadeli faizleri düşürerek merkez bankaları finansal kurumların borçlanma maliyetini düşürmeye çalışıyorlar. Bu yolla, finans kurumları, getirilerini artırmak için kredi vermeleri teşvik edilirken, diğer ekonomik birimlerin de düşük faizlerle kredi almaları özendirilmeye çalışılıyor.
Para politikası faizleri yıllık bazda Amerika’da yüzde 1.5’e, İngiltere’de yüzde 3’e, Euro Bölgesi’nde yüzde 3.25’e geldi. Euro yaratıldığından bu yana ilk kez İngiliz Merkez Bankası politika faizleri Avrupa Merkez Bankası’nın altına geldi. Genel beklenti para politikası faizlerinin gelişmiş ülkelerde daha da düşeceği yönde. Piyasalar da bu yönde baskı yapıyor.
Öyle ki, merkez bankaları faizleri indirmeseler, krizin daha da derinleşebileceği konusunda bir tehditten dahi söz edilebilir. Durum değişmediği takdirde, kısa vadeli faizlerin Amerika ve İngiltere’de sıfıra doğru hızla yaklaşabileceği olasılığı küçük değil.
YARININ SORUNLARI
Kısa vadeli faizlerin gelinen noktada enflasyon beklentilerini yönlendirebilme kabiliyetinin kalmadığı söylenebilir. Enflasyon riskinin kalmadığı bir ortamda enflasyon beklentilerinin yönlendirilmesinin söz konusu olamayacağı iddia edilse de, bu iddia o denli doğru değil. Bu olguyu Japonya ekonomisi yaşayarak gördü. Krizden önce yaşanan enflasyon riskleri karşısında Japon Merkez Bankası’nın elinde faiz politikası değil, ekonomik analizler ve para arzı politikası kalmıştı.
Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları giderek Japon Merkez Bankası’nın beş yıl önceki durumuna geliyor. Faiz politikasının değil, para arzı politikasının enflasyon beklentilerini yönlendirebildiği, eğer mümkün olursa, bir ortama doğru ilerliyoruz. Bu mutlaka kötü bir şey olarak algılanmamalı. Ama, krizin bitmesiyle oluşacak olumlu ortamda, şimdi artırılan para arzının enflasyon yaratmaması ve olumsuz enflasyon beklentilerini körüklememesi için alınacak tavırda merkez bankaları zor durumlarda kalabilecekler.
Şimdilik ileriye dönük bu çeşit kaygılar gündemde değil. Gündeme geldiğinde, gelişmiş ülkelerde ekonomik durgunluk kaygıları en az bugünkü kadar önemli olabilecek. O takdirde, kriz bitti derken başka çeşit krizlerle mücadele etmek zorunda kalınabilecek.