BÖLGESEL farklılıklar gösterse de, dünya ekonomisindeki büyüme bu yıl şaşırtıcı derecede yüksek. Uluslararası kuruluşlar dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 5 civarında büyüyeceğini tahmin ediyorlar.
Şimdi, ekonomi politika yapıcıları açısından marifet bu denli yüksek büyümenin kalıcılığını sağlamaktır.
Gelişmekte olan piyasalarda ekonomik durum daha da iyi. Gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan piyasalara giden sermaye akımı tarihi rekorlar kırıyor. Sermaye akımları yılda 200 milyar doları aştı. Olumlu havanın büyük bir kısmı da bu nedenden kaynaklanıyor.
Ekonomik büyüme, Türkiye, Rusya, Tayland, Arjantin, Brezilya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Malezya, Polonya, Slovakya ve Güney Kore gibi ülkelerde yüzde 5’in çok üzerinde seyrediyor. Bu ülkelerin hemen hepsinde döviz rezervleri artıyor. Enflasyon düşüyor.
Rusya’da enflasyon yüzde 10’un altına düşmekte zorlanıyor. Türkiye’nin enflasyon konusundaki performansı çok başarılı. Bu ülkelerin arasında enflasyonu çift haneli olan tek ülke yine Türkiye.
Kısacası, dünya ekonomileri genelde iyi bir performans gösterirken, gelişmekte olan ülkelerin uçuşa geçtiğini söylemek çok fazla abartılı olmayacaktır. Ekonomi politikaları yapıcıları açısından şimdi önemli olan yakalanan bu ivmenin korunması ve ekonomik büyümeyi kalıcı hale getirmeye yönelik önlemlerin oluşturulmasıdır.
Riskler elbette vardır. Petrol fiyatlarının çok yükselmiş olması dünya ekonomilerinin büyümesine ve fiyat istikrarına yönelik önemli bir risk teşkil etmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki faizlerin artış eğiliminde olması ve gelişmekte olan piyasalarla arasındaki faiz farkının düşmesi sermaye hareketlerinde bir yavaşlama riskini gündeme getirmektedir. Ters yöndeki sermaye akımları gelişmekte olan ülkeleri zorlayacaktır.
Venezuela ve Arjantin dünya ekonomileri için bir risk teşkil etmeye devam etmektedir. Petrol fiyatlarının artması Venezuela’nın biraz toparlanmasına yardım ettiyse de, enflasyon hala yüzde 20 civarındadır. Ciddi bir devalüasyon yaşamışlardır. Arjantin ise hala IMF ile bir program üzerinde tam anlaşmaya varamamıştır. Alacaklılarla masaya oturmamıştır. Borçlarını ödememekte direnmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda şimdi bir bayram havası vardır. Aynı paralelde, riskler de piyasaları tedirgin etmektedir. Geçen hafta sonu toplanan G-7 ülkelerinin Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları’nın gündeminde de kesintisiz ekonomik büyümenin önündeki riskleri azaltmanın yolarlını aramak vardı.
Her zaman olduğu gibi, konu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yapısal reformların hızlandırılmasına gelmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki yapısal reformlar bu ekonomilerdeki kırılganlıkları azaltırken, gelişmiş ülkelerdeki yapısal reformlar dünya ekonomisini çeken lokomotiflerin duraklamasını önleyecektir.
Bu aşamada, Türkiye’nin ertelediği yapısal reformlara ciddiyetle yaklaşıp kararlılıkla uygulamaya koyması dünya kamuoyunda çok büyük sükse yapacaktır. Bu yaklaşım yabancı sermaye akımı açısından Türkiye ekonomisini çok özel bir yere koyabilecektir.
Ekonominin kırılganlığı azaldı mı?
BU sorunun yanıtı ‘kırılganlık’ nitelemesinin tanımına bağlıdır. Cam kırılgan bir maddedir. Aldığı darbenin şiddetine göre kırılabilir ya da kırılmayabilir. Daha yüksek bir şiddette bir darbede kırılabilir olması camı kırılgan olmaktan çıkarmaz. Gelişmekte olan ülke ekonomileri gelişmiş ülkelere göre daima daha kırılgandırlar. Çünkü, gelişmekte olan ülkelerde kurallar ve kurumlar henüz yerine oturmamıştır. Piyasalar çok daha fazla spekülatiftir. Her şeyden önce, gelişmekte olan ülkeler yabancı mali fonlar ithal eden piyasalardır.
Bu ekonomilerin kırılgan olup olmadıkları ya da kırılganlıklarının azalıp azalmadığı ancak bir darbe oluştuğunda anlaşılacaktır. Örneğin, 1997 Asya ve 1998 Rusya Krizleri’nde Türkiye ekonomisi o dönemde çok da kırılgan olmadığını ispatladı. Ekonominin kırılganlığı daha da azaldı diye düşünülürken, 2001 yılında ekonomi yerle bir oldu.
Brezilya para politikasında enflasyon hedeflemesine geçtikten sonra, döviz kurlarındaki her yüzde 10 artışın enflasyona yıllık bazda yüzde 1.5 kadar bir etki yaptığı hesaplanıyordu. Bu hesaplama yapıldığında döviz kurları göreli olarak oldukça istikrarlıydı. Beklentiler genelde olumluydu. Beklentiler bozulup Brezilya parası yüzde 50 değer kaybettiğinde, enflasyon yüzde 7.5 değil, yüzde 30 oldu. Kur oynamalarının enflasyon üzerindeki yansımasının boyutları değişti. Kırılganlığın azaldığı düşünülen bir dönemde ekonomi yıkılmadı, ama çok ciddi bir darbe yedi. Kırılganlığın gerçek anlamda azalabilmesi için ekonominin şok yaşaması olasılığının azaltılması gerekmektedir. Şok yaşamayı azaltacak etkenler ekonomide ve ekonomik yönetiminde kurumsallaşmanın tamamlanması ve uzun süre her açıdan ekonomik istikrarın yaşanmasıdır. Gelişmekte olan piyasalar ve Türkiye henüz bu noktadan uzaktır. Ekonomi yönetimleri kırılganlığın azaldığı varsayımı ile rehavete düşmemeli, ekonomik birimler de kırılganlığın azaldığı varsayımıyla hesaplayamadıkları riskleri almamalıdırlar.
Bazı ekonomik veriler
DIŞ ticaret açığı ağustos ayı itibariyle son on iki ayda 32 milyar dolar civarına geldi. Toplam dış ticaret hacmi (ithalat ve ihracatın toplamı) aynı dönemde 140 milyar doları geçti. Milli gelirimizin yarısı kadar bir dış ticaret hacmine ulaştık. Ekonomi giderek daha fazla dışa açılıyor. Ama, dışa açılma daha çok ithalattan geliyor.
Sanayi üretimi hız kesmeye niyeti yokmuş gibi görünüyor. Bu yılın ilk yedi ayında on iki aylık bazda imalat sanayi üretimi yüzde 13’e yakın bir artış gösterdi. Yılın geri kalan kısmında imalat sanayi üretimi geçen yıla göre hiç artmasa dahi, yıllık bazdaki üretim artışı bu yıl yüzde 8 olacak.
Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) yılın ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13.5 arttı. Yılın ikinci yarısında GSMH geçen yılın aynı dönemine göre hiç değişmese dahi, 2004 yılında yıllık bazda ortalama GSMH artışı yüzde 5.8 olacak. Yılın ilk yarısındaki eğilimlerde radikal bir değişiklik olmazsa, yıllık bazda ekonomik büyüme bu yıl yüzde 10’u geçebilir.
Enflasyonda zor bir döneme girdik. Tarım fiyatlarının mevsimsel olarak düşmesi eylül ayı itibariyle durdu. Aksine, tarım fiyatları mevsimsel olarak artmaya başladı. Dolayısıyla, aylık enflasyonda bu gelişmeyi çok daha net görmeye başladık. Petrol fiyatlarının artmaya devam etmesi enflasyon üzerinde bir başka olumsuz baskı yaratacak. Yıl sonu hedefini tutturmak bir sorun değil. Ama, gelecek yıl için konulan yüzde 8 enflasyon hedefini yakalayabilmek için çok ciddi bir çaba gerekecek. Sorun, kira ya da eğitimde fiyatların artması değildir. Her zaman bazı fiyatlar ortalamanın üzerinde artacaktır. Sorun, ekonomide yapısal reformlarda yeterli mesafeyi alamamamızdadır.