Geç ama doğru bir yaklaşım

NİHAYET, IMF ile birkaç yılı kapsayacak bir program üzerinde bir anlaşma yoluna gidiliyor. İki ya da üç yılı kapsayacak yeni bir program Türkiye ekonomisine güveni içeride ve dışarıda pekiştirecektir.

Bu konu ilkbahar aylarında sonuçlandırılsaydı, bugün daha iyi bir yerde olabilirdik. Çok oyalanıldı. Ama, yine de doğru bir yaklaşım sergilendi.

Türkiye’nin IMF ile bir program yapmama diye bir lüksü zaten yoktu. Çok ısrarcı olunsaydı, IMF ile bir standby düzenlemesi değil, ona benzer, standby sonrası izleme programı yürürlüğe girecekti. IMF, kendisine 20 milyar dolar borcu olan bir ülkeyi herhalde başı boş bırakmayacaktı.

İÇERİK

Yeni programın kısa vadeli hedefleri içinde iç talebin kontrolü
mutlaka ilk sıraları alacaktır. Bugüne kadar ‘işlerin iyi gittiği bir dönemde pişmiş aşa su katmamak için’ IMF cari işlemler açığı sorununu gündeme getirmemişti. Bu konu daha çok kapılı kapılar ardında tartışılıyordu. Artık, gerekli önlemlerin alınması zorunlu oldu.

IMF’nin benzer kaygılarla yeterince gündeme getirmediği konuların başında yapısal reformların savsaklanması geliyordu. Programın orta-uzun vadeli hedefi ekonomik istikrarı perçinleyici ve kalıcı kılacak yapısal önlemler olacaktır. Önlemler arasında, borçların çevrilebilirliğini sağlayacak ekonomik hedefler yanında kamu finansmanını bozabilecek olan yapısal zayıflıkları gidermeye yönelik düzenlemeleri göreceğiz.

Sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması yapısal önlemler içinde en ön sırayı almaktadır. Sistem ‘saatli bomba’ haline gelmiştir. Sistemin açıkları her geçen gün artmaktadır. Faiz ödemelerinden sonra, bütçenin en büyük harcama kalemi haline dönüşmüştür. Bu konuda önlem alınması geciktikçe, sorun katlanarak büyümektedir.

Sosyal güvenlik sisteminin kurtuluşu bu sistemden verilen emekli maaşlarının vergilendirilmesi olamaz. Vergilendirme geçici bir çözüm olur. Haksızlık yaratır. Gerçek emeklilerin, zaten düşük maaşlar alırken, durumları daha da bozulur. Çözüm, hem çalışıp hem de sosyal güvenlik sisteminden emekli maaşı alanlarda aranmalıdır. Vergilendirilecekse, gerekli yasal emin hazırlanıp onlar vergilendirilmelidir.

AB İLİŞKİLERİ

IMF ile masaya oturmanın bu kadar geciktirilmesi ve kamuoyunda spekülasyonlara neden olunması IMF ile bir anlaşma ile Avrupa Birliği
’ne (AB) üyelik arasında bir ilişki kurulmaya çalışılmasında kaynaklanabilir. AB ile müzakereler başlayacaksa, IMF’ye gerek yoktu diye düşünülebilir. Halbuki, durum tam tersidir.

AB ile tam üyelik yolunda müzakerelere başlayacaksak, IMF ile yapılacak bir program tam üyelik müzakerelerinin ekonomik ayağında bir kılavuz görevi görecektir. AB’ye karşı ekonomik konularda elimizi güçlendirecektir.

Çeşitli nedenlerle AB ilişkileri piyasalarda yaratılan beklentiler yönünde gelişmediği taktirde, beklentilerin tersine çevrilmesiyle Türkiye ekonomisi çok ciddi risklerin içine girecektir. Cari işlemler açığının arttığı ve kaygı yarattığı bir dönemde beklentilerin bozulmasının maliyeti çok daha büyük olacaktır. Böyle bir dönemde, IMF ile bir program üzerinde anlaşmış olmak sarsıntıyı hafifletici bir rol oynayacaktır.

Kısacası, AB ile ilişkiler önümüzdeki dönemde hangi yönde gelişirse gelişsin, önümüzdeki birkaç yıl Türkiye’nin IMF ile orta dönemli bir program üzerinde anlaşmış olmasının sayısız faydaları vardır. Siyasi gerekçelerle bu gerçeğe göz yummak Türkiye ekonomisini ciddi risklerin içine atmak olurdu.
Yazarın Tüm Yazıları