FİNANS piyasaları son kırk yıldır çok hızlı bir küreselleşme sürecine girdi. Küreselleşme özellikle 1980’li yılardan sonra hızlandı. Başta, gelişmiş ülkeler arasında finans piyasalarının entegre olması süreci yaşanmışken, şimdi piyasaların entegrasyonu süreci gelişmekte olan piyasaları da içine aldı.
Piyasalar küreselleşti, ama finans piyasalarına yönelik politikalar ulusal düzeyde kaldı. Yalnızca, gözetim ve denetim işlevlerinde değil, finans piyasalarının vergilendirilmesi de ulusal düzeyde kaldı. Finansta "off-shore" olgusunun kökeninde önce vergi avantajları nedeniyle finans kurumlarının ve finansal araçların başka merkezlere taşınması vardı. Ardından, vergisel avantajların yanında gözetim, denetim ve düzenlemelerden kaçmak ya da kaçınmak da amaçlardan biri haline geldi.
DENETİMİN KÜRESELLEŞMESİ
Aynı yatırım araçları aynı finansal kurumlar tarafından aynı müşterilere satıldığı halde farklı vergi mevzuatına tabi olup farklı gözetim, denetim ve düzenleme sistemi içinde olabiliyor. Defterler farklı coğrafyada tutularak aynı yatırım aracından aynı risk düzeyinde farklı getiriler elde ediliyormuş gibi bir izlenim yaratılabiliyor. Yatırımcılar, ayrıntıları bilmediklerinden, doğal olarak getirisi daha yüksek olan coğrafi alana kayıyor. Ama, yatırımcılar gözetim, denetim ve düzenlemelerin daha farklı olduğunun farkında olmuyor. Riskleri ölçemiyorlar.
Gözetim, denetim ve düzenlemeler da küreselleşmek zorunda. Elden geldiğince, aynı sınıf yatırım araçlarının vergilendirilmeleri de küreselleşmek durumunda. Bunların hiçbiri kolay ve çabuk olacak işler değil. Ama, bu yolda ilerlenmesi gerekiyor. Finansal araçlar küreselse, onların bağlı olduğu sistem de küreselleşmek durumunda. Aksi takdirde, yatırımcıların mağdur olması kaçınılmaz.
Ulusal gözetim ve denetim otoriteleri arasındaki işbirliğinin artması önemli. Bir ülkedeki bir finansal kurumun beş başka ülkede de ayrı tüzel kişilik altında ya da şube ağı içinde faaliyet göstermesi durumunda, sorumluluk yalnızca faaliyet gösterilen ülkelerde değil, kurumun merkezinin olduğu ülkenin otoritelerinin de üzerinde. Merkezdeki sorun çok çabuk iştiraklerde ve deniz aşırı şubelerde de ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, otoriteler bilgiyi paylaşmak ve yaptırımları yeknesak hale getirmek durumundalar.
Bu açıdan, ülke bazındaki gözetim ve denetim otoritelerinin üzerinde küresel bir otoritenin oluşturulmasının yolları aranmalı. İlk bakışta ulusal egemenliğe tecavüz gibi algılanabilecek bu öneri aslında finansal krizlerin sınır tanımayan yapısıyla uygun. Çünkü, finansal krizlerin bulaşıcı yapısı zaten ulusal egemenliği tehdit eden bir unsur.
TEK ELDEN DENETİM
Finans piyasalarının ve yatırım araçlarının ülke bazında tek elden gözetlenmesi, denetlenmesi ve düzenlenmesi gerekiyor. Bu alanda çok başlılık farklı işlevleri gören ve farklı denetime bağlı finansal kurumlar arasında farklılıkları azaltmaya başlıyor. Bulaşıcılık artıyor. Sorun çıktığında, tüm finansal sistem tehdit altında kalıyor. "Bankacılık ayrı, aracı kurumlar ayrı sigortacılık ayrı" gibi tezlerin küresel düzeyde artık geçerliliği kalmadı. Bu alanda İngiliz modeli tüm ülkelere bir örnek teşkil edebilir.
Yapılabilecek daha çok işi var. Risk yönetiminden, yatırım araçları bazında riskin tanımı, ölçülmesi ve bilginin yatırımcılarla paylaşılmasına kadar, finansal kurumlardan kredi değerlendirme şirketlerinin işleyişine kadar düzenlenebilecek oldukça fazla alan var. Ama, bunların hiçbirinin bizleri krizlerden koruyamayacağını da akılda tutmamız gerekiyor. Amacımız, kriz çıkma olasılığını makul ölçülerde azaltmak olmalı.