FİNANSAL krizlerinin akıllara ilk getirdiği konulardan biri gözetim ve denetiminin yeterli olup olmadığı oluyor. Doğal olarak, her krizden sonra gözetim, denetim ve düzenlemelerin yetersiz olduğuna karar veriliyor. Bütün bunlar yeterli olsa, zaten kriz çıkmazdı sonucuna varılıyor.
Amerika’da başlayıp derinleşen gelişmiş ülkelerdeki finansal kriz üzerine dikkatler yine gözetim, denetim ve düzenlemelerin yeterli olup olmadığına odaklandı. Özellikle Amerika ve Avrupa’da bu konu şimdiden başlayarak önümüzdeki dönemde derinlemesine tartışılacak. Bir daha kriz olmaması için neler yapılması gerektiği tartışılacak.
ARKADAN KOŞMAK
Önce bir tespitle başlayalım. Finansal sistemde gözetim, denetim ve düzenlemeler krizleri önleyemezler, krizlerin çıkma olasılığını azaltabilirler. Ama, olasılık, hiçbir zaman sıfır olamaz. Kriz çıkma olasılığı sıfır olan bir finansal sistem çalışmıyor demektir.
Depreme karşı alınan önlemlerle bir benzetme yapabiliriz. Şiddeti Richter ölçeğinde 6 olan bir depreme dayanıklı bir yapılaşmada depremin şiddeti 7 veya daha fazla olduğunda, hasar büyük olur. Önlemler artırılıp yapılaşma 9 şiddetinde bir depreme dayanıklı hale getirilebilir. Ama, şiddeti 10 olan bir depremde bu yapılaşma da büyük hasar görür. Sorun, şiddeti 10 olan depremin gerçekleşme olasılığı ile ilgilidir. Ama, hiç kimse, daha önce yaşanmadı diye 10 şiddetinde bir deprem olması olasılığının sıfır olduğunu iddia edemez. Her şiddetteki depreme dayanıklı yapılaşma ise yapılaşmanın yasaklanmasıyla gerçekleştirilebilir!
Gelişmiş ülkelerde şimdi yaşanan krize tepki verirken bu bakış açısı önemli olacaktır. Bir daha kriz olmasın diye oluşturulmaya çalışılacak gözetim, denetim ve düzenleme yapısının finansal sistemi kilitleyecek noktalara varmaması gerekir.
Bu alanda iki önemli unsur öne çıkıyor. Ekonomik büyümeye katkı yapabilmesi için finansal sistemin kárlı (sermayeye normal bir getiri) ve yaratıcı olması gerekir. Sermayesine normal bir getiri elde edemeyen hiçbir finansal sistem ekonomik büyümeye katkı yapamaz. Aksine, ekonomik büyümeyi engeller. Yeterince yaratıcı olmayan bir finansal sistemin de teknolojik ilerlemeler ve içinde yaşanan ekonomik konjonktür içinde müşterilerine en kaliteli ve en ucuz hizmeti verebilmesi mümkün değildir.
Finansal sistemde yaratıcılık ve yenilikçilik doğal olarak gözetim ve denetim otoritelerinin olayların önünden değil, arkasından koşmaları sonucunu doğuruyor. Ama, otoritelerin önden koşabilmeleri için sistemin yaratıcı olma özelliklerini törpülemek hizmetin kalitesini düşürürken, maliyetini de artırır. Dolayısıyla, otoritelerin yeniliklerin arkasından koşması bir anlamda kaçınılmaz oluyor.
YAPACAK ÇOK ŞEY VAR
Krizlere tepkisel yaklaşarak denetleme, gözetim ve düzenlemelerin yapılmasının tehlikeleri konusunda Türkiye’nin deneyimi küçümsenemez. Örneğin, 2001 yılı sonrası uygulamaya geçen tepkisel düzenlemelerin Türkiye’de bankacılık sektöründe yabancı sermayenin payının artmasında rol oynamadığı iddia etmek çok zordur. Aynı tepkisel ruh haliyle, dünyada finansal sistemleri tasarruf sandıklarından farksız hale getirmek de mümkün olabilir. Bunun ekonomik maliyeti büyük olur. Kaldı ki, günümüzde tasarruf sandıkları da krizlerden muaf oluşumlar değil.
Bütün bunlardan sonra, gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, küresel düzeyde, sistemin normal kárlılığından çok fazla ödün vermeden ve yaratıcı/yenilikçi niteliklerini bozmadan gözetim, denetim ve düzenleme konularında yapacak fazla bir şey olmadığı anlaşılmamalı. Aksine, yapılması gereken çok şey var. Devam edeceğim.