AMERİKA’da yüksek riskli konut kredileri (subprime mortgage) ile başlayan çalkantılar giderek nitelik değiştiriyor. Genelde bir "kredi çökmesi" yaşanıyor.
Konut kredilerinin baz edildiği varlığa dayalı menkul kıymet türü sermaye piyasası araçlarının piyasasının kuruması sermaye piyasalarındaki tüm diğer borçlanma araçlarını da etkiledi. Şirketlerin çıkardığı bonoların piyasası yok oldu. Birçok yatırım araçlarının fiyatları düşüyor. Fiyatları düştükçe, bu araçların teminat olarak gösterildiği kredilerde, ya kredinin bir kısmının geri ödenmesi isteniyor ya da teminatların artırılması talep ediliyor.
PARA BASMA ÇÖZÜM DEĞİL
Gelişmiş ülkelerdeki bankalar giderek çok daha dikkatli kredi vermeye başladılar. Dolayısıyla, aldıkları kredilerin bir bölümünü ödemek zorunda olan kurumlar ellerindeki başka sermaye piyasası araçlarını satarak likidite sağlamaya çalışıyorlar. Bu şekilde, sermaye piyasasındaki borçlanma araçlarındaki fiyat düşüşleri hem yaygınlaşıyor hem de derinleşiyor.
Konut kredileri krizinin başlarında bankacılık sektöründe görülen likidite sıkıntısı şimdi banka dışı kesime de bulaşmış durumda. Özellikle, Amerika’da aracı kurumlar ve hedge fonlar likidite sıkıntısını giderek daha fazla hissetmeye başladılar.
Avrupa’da da benzer sıkıntılar var. Fakat, Avrupa’daki finans sisteminin durumu hakkında Amerika kadar bilgi sahibi olunduğu söylenemez. Avrupa’da pislikleri saklama eğilimi çok daha fazla. Yakın dönemde Avrupa’daki finans kurumları hakkında da şaşırtıcı bilgiler gelebilir.
Almanya bankalarının Almanya dışındaki Euro Bölgesi bankalarından 350 milyar Euro civarındaki yatırımlarını çektikleri biliniyor. Avrupa Merkez Bankası’ndan en fazla fon kullanan bankalar da yine Alman bankaları. Bu kısıtlı bilgiler dahi Avrupa’daki durumun pek parlak olmadığını gösteriyor. Almanya’da Eyalet bankalarının zor durumda olduğu söyleniyor.
Sonuçta, Amerikan Merkez Bankası faizleri indiriyor, Avrupa Merkez Bankası faizleri artırmaktan kaçınıyor, ama piyasada şirketlerin ödedikleri kredi faizleri giderek artıyor. Gelişmiş ülkelerde kısa vadeli faizler düşüyor, ama kurumsal kredi faizleri artıyor. Şirketler sermaye piyasası araçlarından yararlanamaz hale geldiler. Çünkü, böyle bir piyasa kalmadı. Kredi sistemi nerede duracağı bilinmeyen bir çöküş içinde. Merkez bankalarının bu sorunu faizleri düşürerek çözebilmeleri olanaksız. Güven krizi giderek derinleşiyor.
AYRIŞMA
Avrupa ve Amerika’daki finans piyasalarında yaşananların reel ekonomiye olumsuz yansımaları mutlaka olacaktır. Öncü veriler de bu yönde işaretler veriyorlar. Ekonomik büyüme yavaşlıyor. Hatta, büyümedeki düşüşle beraber enflasyon da kıpırdanma eğilimine girmiş görünüyor. Petrol gibi hammadde fiyatlarının reel olarak düşmüyor olması küresel bazda tüm ekonomileri bundan sonra hem büyüme hem de enflasyon konularında daha olumsuz etkileyebilecek.
Hammadde ve emtia fiyatlarındaki katılık bizim gibi hammadde ve emtia zengini olmayan gelişmekte olan ülkeler açısından olumlu değil. Ama, bu fiyatların yüksekliği birçok gelişmekte olan ekonomilerin gelişmiş ülkelerdeki çalkantılardan o denli fazla etkilenmeyebileceği beklentisini güçlendiriyor. Uluslararası yatırımcılar gözünde büyük ölçüde aynı kefeye konduğumuzdan, bu yöndeki beklentiler bizim de işimize geliyor. Ama, bugünlerde gözlenen temel eğilimler değişmediği taktirde, bir aşamada, tüm gelişmekte olan ülkelerin olumsuz etkilenmeleri ya da Türkiye gibi ülkelerin diğer gelişmekte olan ülkelerden olumsuz anlamda ayrışması da söz konusu olabilecektir.
Amerika Merkez Bankası’nın geçenlerde açıkladığı yeni likidite stratejisini yarın irdeleyeceğim.