GEÇEN hafta bir araya gelen G-7 ülkelerinin maliye bakanları ve merkez bankası başkanları satır araları okunduğunda korkutucu bir bildiri yayınladılar.
Finans sektöründe ulusal ve küresel düzeyde bir daha böyle krizlerin olmaması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını önerdiler.
Önce, sondan başlayalım. Hiçbir düzenleme finans sektöründe bir krizi mutlak olarak önlemez. Kriz çıkma olasılığını düşürebilecek düzenlemeler yapılabilir. Ama, olasılık sıfıra indirilemez. Dolayısıyla, düzenleme yapılırken dikkat edilmesi gereken nokta, yürürlükteki kuralların kriz çıkma olasılığını azaltırken, sistemin esnekliğini ve rekabetçi konumunu sürdürmesini sağlamaktır.
Otoriteler o denli baskı altında kaldılar ki, duruma sert tepki vermeseler sorumluluklarını hafife alıyorlarmış gibi görünecekler. Siyasetçiler o denli korktular ki, bir daha böyle bir durum yaşamak istemiyorlar. Sonuçta, sistemi iyice katılaştırmak için çok uygun bir ortam oluştu.
DENGE KURMAK
Kriz çıkma olasılığını çok düşürmeye çalışmak finans sektörünün esnekliğini ve rekabetçi konumunu azaltırken, sistemin esnekliğini ve rekabetçi konumunu daha fazla artırmaya yönelik düzenlemeler kriz çıkma olasılığını artırabilecektir. Dolayısıyla, iki amaç arasında makul bir denge kurulması gerekir. Otoritelerin G-7 bildirisinde ortaya koydukları ruh hali esneklik ve rekabet gibi kavramların ikinci planda bırakılıp bir daha kriz çıkartmamak gibi ulaşılamayacak bir hedefe öncelik verilebileceğini gösteriyor.
Bu ruh haliyle yapılacak tepkisel düzenlemeler küresel düzeyde finans sistemini çok daha farklı risklere açık hale getirecektir. Her şeyden önemlisi, küresel düzeyde ekonomik büyüme ciddi bir biçimde sakatlanacaktır. Unutulmamalı ki, son beş yıldır küresel düzeydeki yüksek ekonomik büyümenin arkasında finans sistemindeki esneklik ve rekabet küçümsenmeyecek bir rol oynadı.
Otoritelerin tepkisel davranabileceklerinden çekinen dünyanın büyük finans kurumları tüm sistemin uymasına yönelik bir dizi "iş yapma kuralları" oluşturmaya çalışıyorlar. Uluslararası Finans Enstitüsü (Institute of International Finance) bünyesinde başlatılan bu çalışmalar ulusal otoritelere "biz kendimize koyacağımız kurallarla uslanacağız, fazla kural getirmeyin" anlamına geliyor.
Doğal olarak, sektörün kendi kendine koyduğu kurallar da arzulananı sağlamaktan uzak olacak. Çünkü, rekabet ortamında, sektörün kendine koyduğu kuralları bozan bir-iki küçük kurum dahi tüm sektörün kuralları görmezden gelmelerini sağlayabilecektir. Zaten, bu kriz de, yürürlükteki kuralların etrafından dolaşılmasıyla bu hale gelmedi mi? Resmi kuralları esnetenler elbette kendi koydukları kuralları da esnetecekler, hatta yok sayabileceklerdir.
DAHA KÖTÜ OLMAMALI
Bu şartlarda, finans sektörünün esnekliğini ve rekabetçi konumundan çok fazla taviz vermeden riskleri daha iyi belirleyebilen ve daha iyi kontrol edebilen bir konuma getirilmesi işi yerel gözetim ve denetim otoritelerine düşüyor. Gözetim ve denetimin uluslararası bir platforma taşınması kaçınılmaz görünüyor.
Yeni düzenlemeler yapılırken, son altı yıldır uluslararası piyasalarda daha önce görülmemiş bir likiditenin bulunmasının arkasındaki nedenlerden birinin finans sisteminin artan esnekliği ve rekabetçi konumunun olduğu gözden uzak tutulmamalı. Bu alanda tepkisel yaklaşımlar uluslararası finans sistemini daraltacağı gibi, ekonomik faaliyetleri de yavaşlatabilir.
Finansal krizler bir daha olmasın diye uğraşırken, reel ekonomik krizlere ve yaratılacak krizlerin daha da derinleşmesine neden olunabilir. Bu kez de, yine tepkisel davranarak sektördeki düzenlemelerin, bugünlerde FED’in operasyonlarında yapmak zorunda kaldığı gibi, çok daha gevşek hale getirilmesi söz konusu olabilir.