MERKEZ Bankası geçen hafta içinde para piyasadan borçlanma faizini iki puan düşürdü. Piyasa şaşırdı. Ama, ‘Allah bereket versin’ dedi.
Birkaç ay evvel de Merkez Bankası’nın faizleri indirmesi bekleniyordu. Hatta, bu konuda piyasalardan baskı geliyordu. Ardından, cari işlemler açığının önlenemez yükselişi piyasaları az da olsa tedirgin etmeye başladı.
Özellikle, IMF’nin bu konuda bir şeyler yapılması gerektiği konusundaki beyanları piyasaların dikkatinden kaçmadı. Kredi derecelendirme kuruluşlarının uyarıları da cari işlemler açığının önlenemez yükselişinin göz ardı edilemeyeceği izlenimini verdi.
Her şeyden önemlisi, Merkez Bankası’nın kamuoyu ile paylaştığı çeşitli görüşleri arasında cari işlemler açığının sürdürülebilme riski ve iç talepteki genişleme konularında ‘seçici önlemlerin’ gündeme gelmesi gerektiği konusundaki uyarıları bir faiz indirimi olasılığını neredeyse sıfıra indirmişti. Çünkü, ‘seçici önlemlerin’ alternatifi faizlerin yükseltilmesiydi. Bu yönde de bir işaret verilmişti.
Tam bu noktada, Merkez Bankası faizleri indirdi. Merkez Bankası’nın faiz indiriminin nedenlerini açıklayan görüşleri kafaları karıştırdı. Daha önce kamuoyu ile paylaşılan görüş ve kaygılar devam ediyorsa, neden faiz indirimine gidildi. Daha önceki görüşler değiştiyse, neden açıkça değişen görüşlerin vurgulanmasından kaçınıldı. Aksine, ‘seçici önlemler’ paketine yeniden gönderme yapıldı.
Faiz indiriminin siyasi baskılar sonucunda gerçekleştiği izlenimi piyasada oldukça yaygın. Piyasa, geçmiş raporlarla karşılaştırıldığında, rapora da, eyleme de bir anlam veremedi. Kısacası, zamansız bir faiz indirimi olduğu görüşü ağırlık kazandı. Faiz indiriminin hemen arkasından Başbakan’ın ve Hazine’den sorumlu Bakan’ın da alkış tutması bu izlenimi daha da güçlendirdi.
Acaba, yangına körükle mi gidiliyordu?
Çok kritik bir dönemde Merkez Bankası çok cesur bir karar aldı. Karar çok cesurdu, çünkü, aldığı kararla, daha önce dile getirilen riskler ve kaygılar gerçekleştiğinde, Merkez Bankası ileride (belki de çok yakında) faizleri artırmak zorunda olduğunu biliyor ve böyle bir kararı çekinmeden alacağını zımni olarak beyan ediyor.
Eğer böyle bir kararlılığı yoksa, Merkez Bankası ileride oluşabilecek ekonomik çalkantılara seyirci kalmak zorunda kalacaksa, ekonomi çok büyük risklerin içine atılıyor demektir. Yani, yangına körükle gidiliyor demektir. Merkez Bankası böyle bir riski almayacağına göre, faizler konusunda yeniden şaşırmaya hazır olmalıyız.
Bütün bu belirsizlikler içinde şaşırtıcı diye nitelendiren faiz indirim kararı bir başka önemli konuyu da gündeme getirmektedir. Genelde para politikası, özelde faizler konusunda Merkez Bankası’nın aldığı kararlar kurumsallaşmak zorundadır.
Aksi taktirde, hangi yönde olursa olsun, Merkez Bankası’nın alacağı faiz değiştirme kararları, haklı ya da haksız, spekülasyon konusu olacaktır. Kararlılığın ya da kararsızlığın nedenleri başka yerlerde aranacaktır.
Bir başka yazıda bu konuya daha ayrıntılı gireceğim.
Büyüme yüzde 10’a yaklaşıyor
YILIN ilk yarısında imalat sanayi üretimi geçen yılın aynı dönemine göre ortalama yüzde 14.3 arttı. Geçen yıl aynı dönemdeki artış bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7.6 olmuştu. Yani, geçen yıla göre bu yıl imalat sanayi endeksindeki artış neredeyse ikiye katlanmış durumda.
Bu yılın temmuz ayı itibariyle, on iki aylık imalat sanayi üretimi artışı geçen yılın aynı dönemine göre ortalama 12.9 arttı. Yılın geri kalan kısmında imalat sanayi üretimi geçen yıla göre hiç artmasa dahi, yıllık ortalama bazında imalat sanayi üretimindeki artış 2004 yılında yüzde 8 olacak.
Geçen yılla karşılaştırıldığında, hizmetler sektöründeki üretim artışı da bu yıl oldukça fazla. İthalat verileri baz alınarak bakıldığında, ticaretteki büyümenin oldukça yüksek olduğu anlaşılıyor. Yılın ilk yarısında ticaretteki büyüme ortalama yüzde 17.8 oldu.
İnşaat sektöründe belli bir canlanmanın olduğu gözle görülebilir hale geldi. İnşaat sektöründeki büyüme yılın ilk yarısında ortalama 1.4 olduğu halde, yılın ikinci yarısında inşaat sektöründe büyümenin hızlanması şaşırtıcı olmayacaktır.
Tarım sektöründeki üretim değişmesini tahmin etmek en zor işlerden biridir. Ama, veriler bu yıl tarımda da belli bir büyümenin olacağına işaret etmektedir.
Milli gelir istatistiklerine göre, Gayri Safi Milli Hasıla yılın ilk üç ayına göre ikinci üç ayda hızlanmış ve yılın ilk yarısında ortalama yüzde 13.5 büyümüştür. Yılın ikinci yarısında milli gelirimiz geçen yılın aynı dönemine göre aynı kalsa dahi, 2004 yılında Gayri Safi Milli Hasıla büyümesi yüzde 6 civarında olacaktır. Yılın ikinci yarısında son dört yılın mevsimsel eğilimlerinin bir ortalaması alındığında ise, milli gelir büyümesi bu yıl yüzde 12’nin üzerinde olabilecektir.
Dolayısıyla, 2004 yılında milli gelirimizin yüzde 10’a yaklaşması hatta yüzde 10’u geçmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Ekonomik büyümenin sektörler genelinde yeknesak olmadığı iddia edilse de, bu yargı çok doğru değildir. Deri ve tütün mamulleri dışında, imalat sanayindeki bütün sektörlerde geçen yıla göre bir üretim artışı söz konusudur. Üretim artışları basım-yayın, makine ve teçhizat, büro malzemeleri, radyo-TV ve taşıt sektörlerinde çok daha belirgindir. Bu sektörler üretimlerini neredeyse yüzde 50 artırmışlardır.
Bu denli bir ekonomik büyüme, ekonomik büyümenin getirdiği ithalat talebiyle beraber ithalattaki artış ve sonuçta cari işlemler açığındaki artış, buna karşılık, faizlerin düşürülmeye çalışılması enflasyonla mücadele edilen bir ortamda birbiriyle tutarlı makro ekonomik bir görünüm sergilememektedir.
Belki henüz yangın çıkmadı, ama elimizde körük, daha fazla havayla karışık gaz vermeye devam ediyoruz. Ortalarda bir kıvılcım oluşturmamaya çok dikkat etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.
Enflasyon düşmekte zorlanıyor
AĞUSTOS ayı fiyat istatistikleri verileri, biraz da petrol fiyatlarındaki artışın etkisiyle, enflasyondaki düşüşün durduğuna, hatta enflasyonun biraz yukarı tırmandığına işaret ediyor.
Özellikle, özel sektör imalat sanayi fiyat artışları dikkat çekicidir. Bu endeksteki artışın tümünü petrol fiyatlarının artışına bağlamak yanlış olur. Toptancı-perakendeci arasındaki fiyatlandırma yarışının etkileri de görülmektedir.
İç talep genişlemesinin fiyat endeksleri üzerindeki etkileri ihmal edilebilecek bir konu değildir. İç talepten gelen enflasyonist baskıyı sonbahar aylarıyla beraber çok daha rahat görebileceğiz.
Bu yılki enflasyon hedefini tutturmak bir sorun olmaktan çıkmıştır. Ama, gelecek yıl sonu yüzde 8’lik bir enflasyon hedefini tutturmak bugünkü makro ekonomik şartlarda çok zor görünmektedir. Bu konuda kararlı davranılıp enflasyonun daha aşağılara çekilmesi mümkün olmadığı zaman enflasyonun başını yukarı kaldırmasına şaşırmamamız gerekecektir. Enflasyonda yüzde 10 eşiğini aşmak kolay olmayacaktır.
Bu yılın son dört ayında gerçekleşecek enflasyon gelecek yılki enflasyonun nasıl şekillenebileceği konusunda bizlere iyi bir fikir verecektir. Ama, yaz aylarında gerçekleşen enflasyon oranları beklenenin üzerinde, hatta bu yılın ilk dört ayında gözlenen eğilimlerin üzerinde olmuştur.