EKONOMİK istikrar kavramının ayrılmaz bir parçası, fiyat istikrarıdır. Bizde bu iki kavram birbirinden ayrıymış gibi algılanır.
Kör, topal ekonomik büyüme varsa, döviz kurları fırlamıyorsa, ticaret az-çok canlıysa, bizde ekonomik istikrar var diye düşünülür. Borsa da çıkıyorsa, sorun yoktur. Enflasyon, bunlarla karşılaştırıldığında, bambaşka bir olgudur. Hatta, elden kaçmayan istikrar(!) içindeki enflasyon (yüksek, ama hızlanmayan) iyidir diye dahi düşünülür.
Son otuz beş yıldır enflasyon içinde yaşamış olmamızda bu çarpık algılamanın rolü küçümsenemez. Fiyat istikrarının ne olduğunu bilemediğimizden, "fiyatlar arta dursun, enflasyon olsun, ama bari para kazanmaya devam edelim" anlayışıyla ikinci en iyi konuma ekonomik istikrar diyoruz. Fiyat istikrarını sağlamaya yönelik politikalar uygulandığında da, eskiyi özlüyoruz. Alışmışız bir kere.
ÇARPIK BAKIŞ
Enflasyonla beraber de ekonomik istikrar olabilir görüşü Türkiye’de hakim görüştür. Fiyat istikrarını tesis etmenin önündeki en büyük zorluk da bu bakış açısıdır. Doğal olarak siyasi otorite de her zaman bu görüşten etkilenmektedir.
Siyasi otorite açısından, enflasyonun birkaç puan çıkması kısa dönemde ekonomik büyümenin yüzde 5’den yüzde 2’ye düşmesinden daha çok tercih edilir. Siyasetçilere göre, enflasyonun birkaç puan artması vatandaşa anlatılabilir, ama ekonomik büyümenin durması anlatılamaz. Bu nedenle de otuz beş yıldır bu ülkede fiyat istikrarı tesis edilememiştir.
2001 yılı sonrasındaki gelişmelere de artık bir istisna olarak bakmak çok doğru görünmüyor. 2001 Krizi’nin yarattığı korku ve ruh haliyle enflasyonun yüzde 80’lerden yüzde 10’un biraz altına gelmesi için küçümsenmeyecek çabalar harcandı. Ekonomik büyümede zorlanma olmadığından, sorun çıkmadı.
Ama, orada duruldu. Ekonomik büyümede zorluklarla karşılaşınca, fiyat istikrarı yeniden arka plana itildi. Enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesi nedeniyle siyasi açıdan puan toplayan hükümet dahi, enflasyonun birkaç puan artmasının çok fazla sakıncalı olmadığını düşünmeye başladı. 1989 yılında da benzer bir durumla karşılaşmıştık.
ENFLASYONUN ZARARI OLMAZ
İki gün sonra mayıs ayı enflasyonu açıklanacak. Mayıs ayında tüketici fiyatları yüzde 0.77 ya da daha fazla artarsa, yıllık enflasyon yeniden çift haneli olacak. Elektrik fiyatlarına yeniden yüzde 20-30 zam kapıda. Gıda fiyatları artmaya devam ediyor. Petrol fiyatlarındaki durdurulamayan artış herkesi ürkütüyor. Bu şartlarda, yıllık enflasyonun yakın bir gelecekte yeniden tek haneli rakamlara inmesi hayal oluyor.
Merkez Bankası enflasyonla mücadelede tek başına. Tek başına bu mücadeleyi kazanabilmesi olanaksız. O nedenle de, "kısa vadeli faizlerin geçenlerde yüzde yarım artırılmasının ne gereği vardı?" diye düşünenler dahi var. Belki onlar da haklı. Onlar da, "enflasyon zaten çıkacak, faizleri artırarak bir de ekonomik büyümeye neden köstek olunuyor" diye düşünüyorlardır. Alışılmışın dışında bir durum yaşıyoruz. Bu konuyu bir başka yazıda ele alacağım.
Temel içgüdümüz depreşti. Şimdi, "enflasyonun birkaç puan çıkmasının zararı olmaz" dönemine girdik. Maliye politikaları da aynı anlayışla şekilleniyor. Aynı anlayışla IMF gibi uluslararası bir kuruluşun denetiminden uzaklaşmak isteniyor. Bu arada, enflasyonun birkaç puan arttıktan sonra geldiği yerde duramayacağı unutuluyor. Hala, "ekonomik istikrara odaklı politikalara" bağlı kalındığı iddia ediliyor.
Türkiye ekonomisi, bizlere hiç de yabancı olmayan bir maceraya yeniden yelken açıyor.