BUGÜNLERDE en çok konuşulan iktisadi olguların başında "enflasyon" geliyor. Dünyanın belli başlı ekonomilerinde enflasyon yüksek ve yükselmeye devam ediyor. Merkez bankaları her yerde tedirgin.
Petrol fiyatlarındaki tırmanma yeni değil. Gıda fiyatları da uzun süredir artma eğiliminde. Ne oldu da, iki yıl evveline kadar petrol ve gıda fiyatlarındaki artış enflasyona o denli yansımıyordu? Şimdi enflasyon neden her yerde bir sorun oldu?
BOŞ BULUNDULAR
Bu soruların yanıtları hem o denli basit değil, hem de birkaç nedenle açıklanabilecek kadar dar değil. Önümüzdeki dönemde bu konu ayrıntılarıyla araştırılacaktır. Ama, birkaç önemli olgu sayılabilir.
Birincisi, küreselleşmenin derinleşmesiyle birlikte sermaye maliyetinin neredeyse sıfıra düşmesi. Oldukça uzun bir süre, uluslararası piyasalarda paranın maliyeti çok düşüktü. Petrol fiyatlarının artmasıyla üstlenilen üretim maliyetlerindeki artış finansman maliyetlerinin çok düşmesiyle bir anlamda dengelendi. Finans sisteminin yaratıcılığı çok büyük bir rol oynadı. Yaratılan olumlu hava ileride karşılaşacağımız sorunların tohumlarını ekti.
İkinci olgu, bu dönemde dünyanın büyük ekonomilerinde para politikalarının oldukça gevşek olmasıydı. Petrol fiyatları arttığı halde, enflasyonda bir kıpırdanma yaşanmadı. Para politikalarının enflasyon önceliği geri planda kalırken, ekonomik büyüme öne çıktı.
2006 yılının ikinci yarısından sonra durum değişti. Finansman maliyetleri de artmaya başladı. Petrol ve diğer hammadde fiyatlarındaki artışlar hızlandı. Özellikle 2007 yılının ikinci yarısında gelişmiş ülkelerin finans sisteminde yaşanan çalkantılar nedeniyle para politikaları gerekli tepkiyi yeterli ve zamanında veremedi. Finansal sistemin istikrarı ve ekonomik büyümenin korkutucu boyutlarda darbe yememesi merkez bankalarının önceliği oldu. Farklı ülkeler, aynı kaygılarla farklı gibi görünen tepkiler verdiler.
Amerika’da kısa vadeli faizler hızla indirilip para politikası olabildiğince gevşetildi. Avrupa yükseltmekte olduğu kısa vadeli faizleri bir anlamda dondurdu, düşürmekten çekindi. Aynı olgu Japonya’da yaşandı. Sonuç benzerdi. Bazıları para politikasını çok gevşetti. Bazıları yeteri kadar sıkamadı.
Finansal sitem göreli istikrara kavuştukça "enflasyon korkusu" yayılmaya başladı. Son aylarda, herkes enflasyonla beraber ekonomik durgunluğu, "stagflasyon" olgusunu konuşmaya başladı. Bu arada, önce petrol ve gıda fiyatlarındaki izole artışlar gibi görünen olgu şimdi daha geniş bir alana yayılmaya başladı.
Bu alanda merkez bankaları boş bulundu denilebilir. İkincil etkilerin gerçekleşmesi olasılığı yeterince ciddiye alınmadı. Ortalama enflasyon artma eğilimine girdi. Hepsinden daha tehlikelisi, ortalama enflasyonu göz önüne alan fiyatlandırmalar yoluyla ekonomilere daha kalıcı enflasyon olgusu aşılanmaya başlandı. Ücret artışlarında hızlanma gündeme geldi. Türkiye de benzer yanlışları yaptı.
RAKAMLAR
Üretici fiyatları artışındaki hızlanma artık dikkat çekici boyutlara geldi. Son veriler üretici fiyatlarının Amerika’da yüzde 7.2, Euro Bölgesi’nde yüzde 6’nın üzerinde arttığını gösteriyor. İngiltere’de üretici fiyatları yüzde 9 civarında artıyor. Tüketici fiyatları Amerika’da yüzde 4.2, Euro Bölgesi’nde yüzde 3.7, İngiltere’de yüzde 3.3 artıyor. Amerika ve İngiltere belli bir süre bu düzeydeki enflasyona müsamaha gösterecekmiş gibi dururken, Alman Bundesbank ekolünden gelen Avrupa Merkez Bankası’nın bu enflasyonu kabul edebilmesi zor görünüyor.
Yakın zamanda galiba bütün ülke merkez bankaları Bundesbank gibi davranmak zorunda kalacak. Türkiye bunu becerebilir mi, bilmiyorum. Ama, geldiğimiz noktada o şekilde davranmak zorunda olduğu bir gerçek. Çünkü, "enflasyon ile büyüme arasında kabul edilebilir bir denge" bulmak diye bir olgu yok. Bulunabilecek tek denge, kısa dönemde enflasyonu yenerek orta dönemde büyümenin önünü açmaktır.