TÜRKİYE’de resmi istatistiklere göre işsizlik yüzde 10 civarında. Dünya standardında yüksek bir işsizlik oranına sahibiz denebilir.
Ama, işsizliğin yüksek olduğu Fransa ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerde de işsizlik yüzde 10’a yakındır. Rakamlar birbirine yakın diye bizdeki ve Batı Avrupa’daki işsizliğin benzer olduğu anlamı çıkarılmamalıdır.
İşgücü verileri anketler yoluyla elde edilir. Dolayısıyla, işgücü verilerinde çalışanın kayıt içinde olup olmadığı sonuçları değiştirmez. Sonuçları değiştirebilecek en önemli unsurlardan biri çalışmayıp kendini işgücü piyasasında görmeyen kitlenin yanlış tahmin edilmesidir. Ama, anket metodolojisinden daha iyi bir ölçüm yolu da yoktur. Uluslararası İşçi Teşkilatı (ILO) tarafından benimsenen anket metodolojisiyle işgücü anketleri yapılmaktadır. Bu açıdan, bizdeki anket metodolojisi dünya standardındadır.
GİZLİ İŞSİZLER
Türkiye ekonomisinin gelişmiş ülkelere göre önemli yapısal farklılıkları vardır. Örneğin, Türkiye’de tarım sektöründeki nüfusun toplam içindeki oranı oldukça büyüktür. Tarımda çalışanların önemli bir bölümü üretime tam katkı yapacak kadar çalışmazken, çalışıyor olarak kabul edilmesi çok doğal olmaktadır. Aslında, tarım kesimindeki verim düşüklüğünün bir boyutu çalışmasa da olacakların çalışıyor gibi yapmasıdır. Belli bir ölçüde, başta kamu sektöründe olmak üzere, başka sektörlerde de bu olgu yaşanmaktadır. Kısacası, Türkiye’de gizli işsizlik önemli boyutlardadır.
Ekonomik şartlar değiştikçe istihdamın yapısı da değişmektedir. Örneğin, aynı tarım geliri büyük bir aileyi geçindiremedikçe, aileler küçülmekte ve tarımsal kesimden kentlere göç olmaktadır. İstatistiklerde, belki geçmişte tarımda istihdam ediliyormuş ya da işgücüne dahil değilmiş gibi görünen bir grup nüfus kentlerde işsiz sınıfına dahil olmaktadır. Dolayısıyla, tarımsal gelirin geçindiremediği nüfusun yer değişmesiyle işgücü istatistikleri de ciddi boyutlarda değişikliğe uğrayabilecektir.
Türkiye gibi ülkelerde aslında üretime katkı yapmayıp çalışıyormuş gibi görünen nüfus göreli olarak fazladır. Marjinal sektör olarak adlandırılabilecek işlerde çalışanların gerçekten istihdam edilip edilmediği tartışma konusudur. Örneğin, trafik sıkıştığında, su ve mendil satanlar ya da arabaların camlarını yıkamaya çalışanlar gerçekten işgücü piyasasında mıdırlar? Bu kişiler işgücü piyasasındaysalar, işsiz mi yoksa istihdam edilmiş mi sayılmaktadırlar? Bütün bu bilgilerin anketler yoluyla tespiti doğal olarak önemli hatalar içermektedir.
KADINLAR
Türkiye ekonomisine özgü bir diğer konu kadın nüfusu içinde istihdam oranının çok düşük olmasıdır. İstihdam oranı, istihdam edilenlerin 15-64 yaş grubundaki nüfusa bölünmesiyle bulunmaktadır. Türkiye’de kadın nüfusun istihdam oranı yüzde 23.8 görünmektedir. Ama, kadın nüfusunda işsizlik oranı yüzde 12 civarındadır. İşsizlik oranının, istihdam oranı göz önüne alındığında, göreli olarak küçük çıkması iş gücü piyasasındaki kadın nüfusun göreli olarak az olmasıyla açıklanmaktadır. Gerçekten böyle midir?
Avrupa Birliği’nin 27 ülkesinde kadın nüfusun ortalama istihdam oranı yüzde 56’dır. Yani, yaklaşık bizim iki katımızdır. Ekonomik yapı değişip kadınlar da daha çok iş gücü piyasasına girdikçe bizdeki oran da AB ortalamasına yaklaşacaktır. Bunun anlamı, bugünkü rakamlarla, 5 milyondan fazla kadının işgücü piyasasına girip iş aramaya başlamasıdır. Sorun, iktisadi olmanın yanında, sosyal bir boyut kazanabilecektir.
Türkiye’de işsizlik yüksektir. Yapısal özellikler göz önüne alındığında, gerçek işsizliğin aslında çok daha yüksek olabileceği konusunda oldukça ciddi kanıtlar vardır. Bunun da ötesinde, yapısal değişiklikler iş arayanların sayısında ileride çok daha büyük artışlar yaşanabileceği izlenimi vermektedir.
Bu açılardan bakıldığında, Türkiye’de kesintisiz ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin (azami ekonomik büyüme değil) gerçekleştirilmesinin önemi çok daha fazla öne çıkmaktadır.