SON günlerde ekonominin büyümesine yönelik önlemler alınması gündemin ilk maddelerinden. Haklı olarak, sanayi kesimi büyümenin düşmemesini istiyor. Bankalar büyümenin devam etmesini arzu ediyor. Hükümet de aynı fikirde.
Geçenlerde, Başbakan "eğer IMF gelecek yıl yüzde 2 büyüyün diyorsa, biz yokuz" gibi bir şey söylemiş. Yani, hükümetimiz Türkiye ekonomisinin yüzde 4-5, hatta daha hızlı büyümesini arzu ediyor. IMF’nin önereceği politikalar bu arzumuz doğrultusunda olmazsa, IMF ile bir anlaşma yapma zemininin olmadığı anlaşılıyor.
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı da "devlet harcamalarının artırılması yoluyla ekonomik büyümeye destek verilebileceğini" belirtti.
Herkes ekonomik büyümenin artarak devamını arzu eder. Sorun, ekonomik büyümenin arzulanmaması değil, büyümenin nasıl başarılacağı. Devlet harcamalarını artırmak, sanayiciye ucuz TL kredisi vermek ya da başka teşvikler vermek ekonomik büyümeyi artırır mı?
TEK KISIT DIŞ KAYNAK
Önce bazı gerçeklerle yüzleşelim. Türkiye ekonomisinin yeni dış kaynak bulmadan büyümesi mümkün değildir. 1950’li yıllardan bu yana, ekonomi dış kaynak bulduğunda büyüdü, dış kaynak bulamadığında, büyümesini durdurdu, hatta küçüldü. Türkiye ekonomisinin büyümesinin önündeki en önemli ve tek kısıt dış kaynaktır.
Bu gerçekten yola çıkarsak, çözümü başka yerlerde aramaya gerek yok. Türkiye ekonomisinin büyümesini istiyorsak, dış kaynak bulabilmeliyiz. Dış kaynak yokken, ekonominin büyümesine yönelik uygulanacak her politika ekonominin büyümesine değil, ekonomik sorunların büyümesine katkı yapar.
Dış kaynak bulunduğu takdirde de, devletin büyümeye yönelik ek makro ekonomik önlemler almasına zaten gerek kalmaz. Özel sektörümüz dinamik yapısıyla dış kaynağı nasıl kullanacağını bilir ve ekonominin büyümesine katkı yapar. 2002-2007 döneminde Türkiye ekonomisi, devletin harcamalarını artırması nedeniyle değil, özel sektörün harcamalarını artırması ve artan harcamaları üretime çevirecek dış kaynakların bulunabilmesiyle rekor büyüme oranlarını gerçekleştirdi.
HATALAR TEKRARLANMAMALI
Dış kaynak kısıdı göz önüne alınarak ekonomi politikaları oluşturulmalıdır. Yurtiçinde devlet harcamalarını artırarak ya da özel sektöre verilen teşviklerin artırılması yoluyla toplam talebin şişirilmeye çalışılması 1970’lerde uygulanmaya çalışıldı. Sonuç hüsrandı. O dönemlerde "70 sente muhtaç" hale gelinmişti. Artık, "70 sente muhtaç olma dönemi" bitti. Altından kalkılamayacak kur artışları dönemindeyiz. Dış kaynak yokluğunda, iç talebi genişletici politikalar ekonomiyi "miktar" değil, "fiyat" yoluyla vurur. Eski hataları tekrarlamamalıyız.
Özel sektörümüz devletten krize yönelik taleplerini sıralarken, bu gerçeği göz ardı etmemeli. Çalışmalarımızı, iç talebi dış kaynak yokluğunda nasıl artırırız projelerine değil, büyüme için gerekli dış kaynakları nasıl buluruz projelerine yoğunlaştırmalıyız. Hem eskiden alınan dış borçların sorunsuzca çevrilmesi hem de yeni dış kaynaklar bulmak ekonomi politikaları gündeminin en ön sırasında olmalıdır.
Küresel krizi bahane edip yıllardır devletten istenip de, kamu finansman dengesi kaygılarıyla karşılanamayan bazı vergi indirimleri taleplerini yeniden gündeme getirmek makro istikrarı daha da bozmanın ötesine gitmez.