TÜRKİYE’de teşvik sisteminin hiçbir iktisadi mantığı kalmamıştır. Teşvik sistemi siyasi otoritenin toplumun çeşitli kesimlerine ve ülkenin çeşitli bölgelerine rant dağıtmasının bir mekanizması haline dönüşmüştür.Yeni teşvikler düşünüleceğine, önce yürürlükteki teşvik sisteminin yeniden ele alınıp sağlam bir iktisadi mantık içinde yapılandırılması gerekmektedir. Her şeyi teşvik edip hiçbir şeyi teşvik etmeyen çok maliyetli bir sistemden iktisadi öncelikleri dikkate alan maliyetleri asgaride tutacak bir sisteme geçilmesi kaçınılmazdır. Artık, teşvikten yararlanan işadamları dahi sistemden şikayetçi olmaya başlamışlardır.Zaman içinde, teşviklerin genelde toptan kaldırılması da bir hedef olmalıdır. Yürürlüğe konan her teşvikin bir ömrü olmalıdır. Sonsuza kadar hiçbir şey teşvik edilemez. Akla gelen her şeyin de iktisadi önceliği olamaz.IMF GİDİNCE2001 Krizi’nin makro etkileri kaybolurken, mikro sonuçlarının olumsuz yansımaları henüz ortadan kaldırılamamıştır. Ciddi bir bütçe kısıdı içinde çalışan hükümet toplumun çeşitli kesimlerine bir şeyler verme ihtiyacındadır. Bu amaçla teşvik kapsamındaki il sayısının artırılmasına karar verildi.Hükümetin teşvik kapsamındaki il sayısını artırması mali disiplin açısından bir tehdit olarak algılandı. IMF’nin bu konudaki kaygılarını dile getirmesi hükümeti artan maliyetleri karşılayacak kaynak aramaya yönlendirdi. Dolaylı vergilerin artırılmasıyla ek maliyetin karşılanabileceği savunuldu.Bu yaklaşım ekonomi politikaları açısından bir ilerlemedir. Çünkü, geçmişte bu çeşit ek maliyet yaratacak uygulamalara karar verilir, ama kaynak konusu pek düşünülmezdi. Borçlanma bir kaynak olarak görülürdü. Hiç olmazsa, şimdi, hesapta olmayan harcamalar için, IMF’nin zorlamasıyla, bir kaynak gereksiniminin olduğunun farkındayız. Kaynak ihtiyacının farkında olmamız IMF’nin bastırması yoluyla olmaktadır. Henüz, böyle bir yaklaşım ekonomi politikası uygulama kültürümüzün bir parçası olmaktan uzaktır. Dolayısıyla, ‘IMF olmasaydı, ne olacaktı?’ sorusu önem kazanmaktadır. IMF olmasaydı, teşvikleri genişletip kamu sektörünü açığını borçlanma ile karşılayıp kaynak sorununun olmadığını düşünecektik. Bu yaklaşımla, göreli ekonomik istikrar kalıcı olabilir mi? IMF başımızda olduğu sürece ekonomik istikrara doğru yol alırız. Ama, IMF gittiğinde, ekonomik istikrar çok ciddi bir tehdit altında kalacaktır. En azından, bunun işaretleri verilmektedir.Ekonomik istikrarı ekonomi politikaları kültürümüzün bir parçası yapamadığımız sürece, IMF gittiğinde, Türkiye ekonomisi de sallanmaya başlayacaktır. 1985’den sonra da aynı böyle olmuştu.MALİ PİYASALARIMF’nin bırakacağı boşluğu mali piyasaların dolduracağı düşünülebilir. Hükümetin istikrarı bozucu kararlarına mali piyasalar tepki vererek hükümeti aldığı kararlarda iki kez düşünmeye zorlayabilir. Yakın geçmişte birkaç kez bu çeşit durumlar yaşanmıştı. Başarılı da olmuştu. Ama, yeterli mi?Mali piyasalar da miyopiktir. Bugünü görmeye alışıktırlar. Bir ay sonrası onlar için çok uzak bir tarihtir. Gelinen noktada, Türkiye’de mali piyasaların verdiği tepki, teşvik sisteminin yaygınlaştırılmasının sonucunda yüklenilecek ek mali yükün sonuçlarından değil, kararın IMF tarafından hoş karşılanmadığından kaynaklanmıştır. Yani, mali piyasalar da henüz bu açıdan olgunlaşmış değillerdir.Kısacası, kısa dönemde, IMF’nin ekonomik kararları denetleme işlevini mali piyasaların görmesi çok olası değildir. Mali piyasalar iktisadi kararların sonuçlarına değil, alınan kararların IMF tarafından nasıl karşılandığına odaklanmaktadırlar.