GELİŞMİŞ ülkelerden sonra gelişmekte olan ülkelerde de "ekonomik büyüme" konusu öncelikli hale geldi. G-20’nin Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları toplantısından "ekonomik büyüme için gereken ne varsa yapılsın" kararı çıktı.
Liderler toplantısını beklemeden Çin yarım trilyon doları aşan (milli gelirlerinin neredeyse beşte biri) bir paket açıkladı. Harcamaların artırılmasıyla altyapı projelerine öncelik verileceği vurgulandı. Amaç, daha fazla harcama ile ekonominin uyarılması ve ekonomik büyümeden fedakarlık yapılmaması.
Benzer yaklaşımları daha önce gelişmiş ülkeler de göstermişti. Özellikle finans kurumlarının ayakta kalabilmeleri için Euro Bölgesi ülkeleri, İngiltere ve Amerika trilyon dolarları aşan paketler açıkladılar. Özellikle Amerika’da, yeni Başkan Obama’nın altyapı projelerine öncelik vereceği konuşuluyor.
BÜTÇE KISITI YOK
Yakın tarihin en derin küresel ekonomik durgunluğunun beklendiği bir ortamda ekonomik büyümenin uyarılması tek başına iyi bir şey. Sorun, ekonomik büyümenin fiyat istikrarı içinde sürdürülebilir bir biçimde hızlandırılması için yeterli kaynakların olup olmadığında yatıyor.
Şimdiye kadar "ekonomik büyüme paketleri" açıklayan tüm ülkeler, Çin hariç, zaten çok yüksek bütçe açıkları veren ülkeler. Almanya ve Fransa gibi ülkeler bütçe açıklarında Avrupa Birliği kriterlerinin içinde kalmakta zorlanıyorlar. Amerika’da Obama’nnı yeni projelerini hesaba katmayan bütçe açığının 2009 yılında bir trilyon dolar civarında (milli gelirin yüzde 7’sinden fazla) olacağı bekleniyor.
Zaten kötü olan bütçe dengeleri ekonomik büyümeyi uyarabilmek için daha da kötüleşecek. Aslında, bütçe kısıtı diye bir olgu şu sıralarda hiç kimseyi ilgilendirmiyor. Artan bütçe açıkları borçlanarak finanse edilecek. Demek ki, devlet harcamalarını artırırken, birileri de tasarruflarını artıracak ki, artan bütçe açıkları için borçlanma yapılabilsin. Bütçe açıklarının bir bölümü de kaçınılmaz olarak parasallaşacak.
İki yol görünüyor. Birincisi, bütçe açıklarının arttığı ülkelerde özel sektörün daha fazla tasarruf yapması. Aslında bu yol da tercih edilmiyor. Çünkü, devletin harcamalarını artırdığı kadar özel sektörün harcamalarını kısıp tasarruf yapması ekonomik büyümeye arzulanan ivmeyi kazandıramayacak. İkinci yol enflasyon gibi görünüyor. Hemen olmasa da, planlanan devlet harcamaları devreye girdiğinde, birçok ülke enflasyon riskiyle boğuşacak. Bu ülkelerin başında da, Avrupa ve Amerika geliyor.
ÖZEL KESİMİN TAVRI
İleriye dönük ekonomik belirsizlikler ekonomik birimleri zaten daha tutucu yaptı. Yani, özel kesimin tasarrufları artma eğiliminde. Son bir yıldır gelişmekte olan ülkelerde küçümsenmeyecek servet kayıpları oluştu. Gayrimenkul fiyatları düştü. Borsalar tepe taklak oldu. Hammadde fiyatları hızla geriledi.
Ekonomik birimlerde öne çıkan dürtülerden biri kaybedilen serveti yeniden yerine koyabilmek için tasarrufların artırılması olmakta. Bu eğilim şimdi de kendini gösterirse, özel sektörün reel olarak harcamalarını artırmasını beklemek çok gerçekçi değil.
Bu açıdan, Batı’da gayrimenkul fiyatlarındaki düşüşün durması önemli olgulardan biri durumunda. Yani, ekonomik büyümeyi ateşleyebilmek için servet kayıplarının ekonomik birimlerin tasarruflarını artırması yoluyla telafisi değil, varlık fiyatlarının yeniden yükselişle geçerek servet kayıplarının telafi edilmesi arzulanıyor.
Yalnızca devlet harcamalarını bütçe kısıdı yokmuşçasına artırılması, ekonomik büyümeyi arzulanan ölçüde uyaramayacağı gibi, artan enflasyonla yeni ekonomik kayıpların da gündeme gelmesini sağlayabilecek.