CARİ işlemler açığı artıyor. Yani, giderek yurt dışından aldığımız mal ve hizmetlerin dolar karşılığı yurt dışına sattığımız mal ve hizmetlerin dolar karşılığından daha fazla oluyor.
Bu açığı yurt dışından borçlanarak ve yabancı sermaye akımları (biraz da kaynağını bilmediğimiz döviz girişlerinden) ile finanse ediyoruz. Hatta, borçlanmalarımız ve yabancı sermaye akımları cari işlemler açığımızdan daha fazla olduğu için döviz rezervlerimiz de artıyor.
Geldiğimiz noktada gözlemlenen denge şöyle özetlenebilir: Ciddi miktarda yabancı sermaye akımı çekiyoruz. Buna karşılık, gelen dövizlerin bir bölümünü cari işlemler açığı vererek harcıyoruz. Yine de, döviz fazlası olduğundan döviz kurları düşüyor.
İleriye dönük, özellikle yabancı yatırımcıların güveni, yabancı sermaye akımlarının devamını sağlamakta, yurt içindeki faizleri düşürdüğü gibi, döviz kurları üzerinde de aşağı yönde ek baskı yaratmaktadır.
Yabancı sermaye akımları arttığı için cari işlemler açığı vermiyoruz. Ama, yabancı sermaye akımlarının artmasıyla cari işlemler açığını finanse etmekte zorlanmıyoruz. Yabancı sermaye akımı olmasaydı, elbette bu boyutta cari işlemler açığı veremeyecektik. O durumda, faizler de, döviz kurları da bugünkü düzeylerinin üzerinde olacaktı.
Bu denli yabancı sermaye akımı olduğu halde, cari işlemler açığı vermiyor olsaydık, döviz fazlası daha fazla olacaktı. Merkez bankası döviz fazlasını emip rezervlerini daha fazla artırmadığı varsayımı altında, döviz kurları daha da düşecekti. Faizlere ne olacağı ise birçok etkenin altında her iki yönde de olabilirdi.
Bu açıdan, ‘iyi ki cari işlemler açığı veriyoruz’ denebilir. Bu yolla döviz fazlasının bir kısmı eritilip kurlar üzerinde oluşan aşağı doğru baskı bir ölçüde hafifletilmektedir.
YERE ÇAKILMA RİSKİ
Cari işlemler açığı finanse edildiği sürece devam edebilecek bir olgudur. Dolayısıyla, belli bir boyuttaki cari işlemler açığı finanse edilemediğinde, açık düşecektir. Düşerken, bir takım dengeler de değişecektir. Örneğin, kurlar yükselecek, faizler artacaktır.
Dolayısıyla, sorun, gerçekleşmiş cari işlemler açığının büyüklüğü değil, gelinen büyüklüğün ileride finanse edilememe riskinin giderek artıyor olmasıdır. Bu risk bu yıl da gerçekleşebilir, bundan on yıl sonra da. Bu anlamda, ipler yabancı sermaye akımlarının elindedir. Yabancı sermaye akımları bize ya da bizim gibi ülkelere kızdıkları için azalabilir veya durabilir, hatta geçmişte gelen sermaye geri gidebilir.
Finanse edilemediği için cari işlemler açığının düşmesi durumu ‘yere çakılmak’ olarak nitelendirilebilir. Böyle durumlarda, hem belli bir büyüklükte cari işlemler açığı finanse edilememekte hem de geçmişte gelmiş olan yabancı sermaye çıkmak istemektedir. Ülke çok ciddi bir döviz ihtiyacı içine girmektedir. Örneğin, 1997 yılının ikinci yarısında yaşanan Güneydoğu Asya Krizi böyle bir olguydu. Buna benzer bir olguyu 1994 ve 2001 yıllarında biz de yaşadık.
YURTİÇİ TASARRUFLAR
Risklerin azaltılmasının tek yolu cari işlemler açığının azaltılmasıdır. Yani, ülkeye döviz girdiği halde, gelen dövizlerin harcanmayacağı bir dengeyi bulabilmek önemli olmaktadır. Böyle bir dengenin sorunu da gelen dövizlerin kurları düşürmesi ve Merkez Bankası’nın rezerv biriktirmesini hızlandırması nedeniyle piyasaya çıkaracağı likiditedir. Böyle bir durumu da 1995-97 yılları arasında yaşadık. Bu sorunları çözmek ‘yere çakılmak’ riskini büyütmeye göre daha kolaydır.
Cari işlemler açığının azaltılması yurt içi tasarruf açığının azaltılmasından geçmektedir. Çünkü, cari işlemler açığı yurt içi tasarruf açığını karşılayan bir olgudur.