Doların düşüşü işimize yarıyor ama riskleri de var
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
AMERİKAN dolarının uluslararası piyasalarda değer yitirmesi son günlerin en çok konuşulan konularından biri oldu. Doların değer yitirmesi doğal olarak iç piyasaya da yansıyor. Son gelişmeler iki açıdan Türkiye ekonomisi için olumlu sonuç veriyor.
Dolar Türkiye için en önemli paradır. Avrupa ekonomilerine yakın olduğumuz halde, döviz tasarruflarının büyük bir bölümü dolar cinsindendir. Aynı şekilde, dış borçlarımızın önemli bir bölümü dolar üzerindendir.
Amerikan dolarının uluslararası piyasalarda değer yitirmesi Türk Lirası’na karşı da değer yitirmesine neden olmaktadır. Dolar kurunun değişmesi Türkiye’deki ekonomik birimler açısından her zaman kur değişmesiyle paralel (hatta eşit) görülür. Doların TL’ye karşı değer yitirmesi birçok kişi için kurların düşmesi anlamına gelir. Kur denince dolar kuru ima edilir.
Halbuki, doların TL’ye karşı değer yitirmesine paralel olarak diğer dövizler, örneğin Euro, TL’ye karşı değer kazanmaktadır. TL, dolar ve Euro’dan oluşan belli bir sepete göre hala değer kazansa da, TL’nin bu sepete karşı değer artışı dolara karşı olan değer artışına göre çok daha küçüktür. Yine de, doların TL fiyatı düştükçe ekonomik birimlerde kurlar düşüyor izlenimi yaygındır. Çünkü, çoğu döviz yatırımcısı aslında dolar yatırımcısıdır.
Bu anlamda dövizin getirisinin düşmekte olduğu izlenimi TL yatırımlarını cazip hale getirmektedir.
Doların uluslararası piyasalarda değer yitirmesinin ikinci önemli boyutu dış ticaretimizin döviz kompozisyonundan gelmektedir.
Son istatistiklere göre, ihracatımızın yüzde 57’si dolar dışı dövizler cinsinden yapılmaktadır. Bu oran giderek artmaktadır. Dolayısıyla, bir sepete göre TL değer kazansa dahi, dolar dışı dövizler cinsinden ihracat yapanlar açısında TL değer kaybetmektedir.
Diğer yandan, ithalatımızın yüzde 55’i dolar üzerindendir. Bu oran da giderek azalmaktadır. Yine de, ithalatımızın büyük bir bölümünün yatırım ve ara mallar olduğunu hesaba katarsak, doların değer yitirmesiyle uluslararası piyasalardan kaynaklanan maliyetlerimiz düşmekte cirolarımız artmaktadır. Bir başka deyişle, TL’nin bir döviz sepetine göre değer kazanması ihracatımızı o denli olumsuz etkilememektedir.
Bütün bunlar olumlu gelişmelerdir. Dikkat etmemiz gereken gerçek bu durumun hep böyle devam etmeyeceğidir. Dolar halá dünyanın en önemli saklama, değer ölçme ve ödeme aracıdır. Aynı 1990’ların başında olduğu gibi, belli bir düzeyde dip yapıp yeniden yükselişe geçecektir. Dolar uluslararası piyasalarda değer kazanmaya başladığında, doğal olarak, istikrarlı bir ortamda dahi, TL’ye göre de diğer dövizlerin aksine değer kazanacaktır.
Bu dönem geldiğinde, bugün doların değer yitirmesi nedeniyle gözlediğimiz yararlar zarar olmaya başlayacaktır. Dolar kurunun artması kurların artması olarak nitelendirilecektir. TL’nin dolara karşı değer yitirmesi dolarla TL arasında seçim yapıp TL’de duran yatırımcıların sinirlerini bozacaktır.
Aynı şekilde, dış ticaretimizdeki döviz kompozisyonu benzer bir yapıda olduğu sürece, doların değer kazanması Euro ağırlıklı ihracatımızı olumsuz etkilerken, dolar ağırlıklı ithalatımızın göreli olarak pahalılaşmasıyla maliyetleri artıracaktır. Bu iki konu Türkiye ekonomisi için birer risktirler. Bu risklerin gerçekleşme olasılığı hem küçük değildir hem de risklerin gerçekleşmesi için çok uzun zaman beklemeye de gerek olmayabilir.
Ekonomide havalar her zaman güneşli olmaz. Ama, fırtınalı havalara ancak güneşli havalarda hazırlanılabilir.
Büyümeye devam
DEVLET İstatistik Enstitüsü duyurusuna göre, 10 aralık günü(eskiden kasım ayı sonunda açıklanırdı) 2004 yılının üçüncü çeyreğine (temmuz-eylül) yönelik milli gelir istatistikleri açıklanacak. Büyük bir olasılıkla, ekonominin bu yılın üçünü çeyreğinde de hızla büyümeye devam ettiği anlaşılacak.
Milli gelirimizin hızla arttığına yönelik bazı önemli işaretler var. Örneğin, kapasite artışına yönelik yatırım harcamaları son on sekiz aydır hızla arttığı halde, 2004 yılının üçüncü çeyreğinde kapasite kullanım oranı tahminlerin de, geçmiş gözlemlerin de çok üzerinde oldu.
Aylık sanayi üretim endeksine göre, bu dönemde sanayi üretimindeki artış geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9.4 oldu. Dolayısıyla, sanayi üretiminden milli gelir büyümesine katkı küçümsenmeyecek boyutlarda olacak.
Hizmetler sektöründeki üretim artışının da yılın üçüncü çeyreğinde yüksek gerçekleştiği anlaşılıyor. Uzun süredir durgun olan inşaat sektöründe belli bir atış söz konusu oldu. Ticaret gelirlerini tahmin etmekte önemli bir parametre olan ithalat bu dönemde geçen yıla göre yüzde 38 civarında arttı.
Bütün bunları hesaba katarak yapılabilecek bir eğilim analizinde, 2004 yılının üçüncü çeyreğinde, büyüme dinamiğinin geçen yılın aynı dönemine göre biraz yavaşlayabileceği dahi düşünülse, Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) yüzde 13, hatta daha da fazla büyüdüğü anlaşılmaktadır. Yılın son çeyreğinde de yüzde 10’un üzerinde bir büyümenin gerçekleşmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Grafikten de görüldüğü gibi, GSMH büyümesinin yavaşlaması, ama halá çok yüksek bir seyir izleyeceği tahmin edilmektedir.
Kısacası, hızlı büyümeye devam ediyoruz. Bu tahminler doğrultusunda, 2004 yılının tümüne ilişkin ekonomik büyümenin yüzde 12’nin üzerinde gerçekleşmesi büyük bir olasılıktır.
Sosyal güvenlik sisteminin kurtarılması
BÜTÇEDEKİ faiz dışı harcamalarının neredeyse dörtte birini yutan sosyal güvenlik sisteminin ayakta kalabilmesine yönelik yeni bir yaklaşım icat edildi. Öneri, Sosyal Sigortalar Sistemi’ni (SSK) ilgilendiriyor.
Haberlere göre, her yıl bütçenin belli bir oranı kadar bir meblağ SSK’ya verilecekmiş. SSK bu yolla açıklarını kapatacakmış. Bu oranın yüzde 3 mü, 5 mi, yoksa 8’mi olacağı henüz tespit edilmemiş.
Bu yaklaşımı işçi ve işveren kesimleri çok tuttu. Hatta, öneriyi bir ‘devrim’ olarak nitelendirenler dahi oldu. Halbuki, öneri bir devrim değil, bir aldatmacadır. Ya SSK’dan yararlananlar kendi kendilerini aldatıyorlar, ya da bütçeyi idare edenler SSK’dan yararlananları aldatıyorlar.
Sorun, SSK açıklarının nasıl karşılanacağına yönelik çözüm bulmak değil, SSK açıklarını azaltmak, hatta kapatmaktır. Bunun dışındaki öneriler aldatmacadır.